23 Kasım 2015 Pazartesi

Düşünüyorum..

Kapıların aralarından görebiliyorum azıcık ne olup bittiğini ama anlayamıyorum neler olduğunu.. Önümde 1 mühürlü, 2 kilitli ve 1 tane de kilitsiz ama adımlarımın gitmediği kapı var.. 4 numaralı, 'Mühürlü' kapıyı denedim ilk önce, açılmıyor.. bırak bi kenara onu.. şıklarım 3 e indi.. Bir tanesi zaten aralık, ışık sızıyor çizgilerinin başlayıp bittiği noktalarından ve boşlukta bıraktığı açılarından.. Ama niyeyse bir engel var önünde ve yetişemiyorum benden önce varacakmış gibi geliyor kapıya.. Bu kapının adı 'Fesli'.. Yanında ise 2 numaralı kapı 'Sözlü'.. Bol sözlü ve engelsiz.. önünde hiçbir engel göremiyorum ama kapının ardında ise uzun uzun bakmama rağmen bir ışık süzmesi bulamıyorum.. ve sıra geldi 3 numaralı kapıya 'Sesli'.. Çok hoş geliyor ismi bile.. içeriden bir kalabalık ve çok güzel bir melodi.. kapı kapalı olmasına rağmen kapının altındaki o ufuk çizgisinden sızan ışık, gözümü alıyor.. Ve düşünüyorum hangisini açmalı.. 1 zaten aralık istesem girebilirim, 4 zaten kapalı istesem giremem.. 2 ve 3 cazip ama.. ne yapmalı? Bomboş boşluğumda, tavana bakıp düşünüyorum saatlerdir ve.. düşünüyorum.. evet, sadece düşünüyorum.. birazcık daha zamana ihtiyacım var ya da hiç yok.. kararımı verdim ya da veremedim.. bunların cevabı lazım bana soru işaretlerin ardında, kayıp loş bir odada, bağıran bir ağacın dallarının ve yapraklarının altında.. Bu ağaç nasıl girmiş bu odaya? Düşünüyorum..

22 Kasım 2015 Pazar

O'nun Onlar'la Mücadelesi

Karamsarlığın doğurdu gözyaşlarımın arkasından gelen fırtına sesleriyle kapadım suratımı ellerimle.. Bir 'dehşet' vardı odada herkese elindekileri saplamaya ve istediğini yaptırmaya çalışan.. O soyut bakmıyordu hiçbir şeye.. Her şeyi olduğu gibi taraflı bakıyordu ve bunun kesinlikle farkında değildi.. Hayatta karşısına çıkanlar sonucunda hayalleri körelmişti ve iyi yönlendiremiyordu yönetmeye çalıştıklarını.. Ve yıpranıyordu yanındaki hevesli 'hayalperest'.. Dışarıdaki dünyada istediğini yapmak, yeteneğine göre yönlenmek istiyordu ve hapsolmak istemiyordu başkalarının onun hakkındaki düşüncelerine, ona göre şekillendirmek istemiyordu geleceğini.. Böyle giderse onun için yaşayacaktı hayalperest ve onun istekleri bitince başlayacaktı 'hayallerine'..
Katmanlar var yeryüzünde, ona göre.. eğer hiçbirini aşamassa kendi benliğinde, bu düşündükleri neyine.. onun da mı onlar gibi düşünmesi onlar gibi yaşaması gerek.. yoksa onlar yıprandıklarını örnek gösterip onun yıpranmaması için ellerinden geleni yapabilmeli mi.. onlar yıprandı diye o da mı yıpranmalı.. onlar yaptı diye o da mı yapmalı.. yoksa onlar artık onun gözünden mi bakmalı; hayata, doğaya ve 'geleceğe'..


10 Kasım 2015 Salı

Ayışığı Sonatı

Nasıl bir his biliyor musun? Böyle seni bir platoya bırakmışlar, ama upuzun, uçsuz bucaksız yeşil bir derinlik var yeryüzünde ve içinde süzülebildiğin, kaybolduğun bir mavilik var gökyüzünde.. Koşuyorsun özgürce, yüzüne hafiften bir rüzgar vuruyor ikinci adımında, ilk adımında aldığın güneşin ısısını serinletiyor anında.. Kollarını açıyor ve süzülüyorsun koştukça.. Uçuyor gibi, rüzgar seni sanki istediği yere götürebilirmiş gibi onun oluyorsun o anda, rüzgarın bir parçası oluyorsun o anda.. Ve derinleşiyor dalgalar.. Nereden geldiğini bilmediğin dalgalar ve yüzüne çarpan su zerreleri.. Daha da serinliyorsun hatta biraz üşümeye de başlıyorsun.. Sonra ayaklarında başlayan buz gibi bir serinlik takip ediyor o hissi.. Altında ıslak kum ve ayağının oluşturduğu ve senden habersiz bağımsızlığını ilan ettiği o küçük adacık oluşuyor saniyeler içinde.. Sen de işte oradasın.. Dakikalar, saniyeler önce güneşin alnında iken şimdi Ayışığının tam karşısındasın.. Sana gülümsüyor, etrafında evrenin verdiği yorgunluk ve yıpranmışlık pürüzleriyle Ay.. Duruyor tam karşında çok yakınında, uzansan onu hissedebileceğin bir yakınlık.. Ona doğru yüzüyorsun ve dünyadan uzaklaşıyorsun.. Haberin olmadan atmosferden çıkıyorsan.. Kim bilir kaçıncı katmanı alt ettin şu an.. Cildin pütür pütür oldu hatta kaybolmak üzere.. Vücudunu hissetmek istiyorsun, dokunuyorsun ve yıldızları hissediyorsun.. Göz ucuyla bakınca dünyayı, diğer göz uçlarında da diğer gezegenleri ve o hiçliğin ortasında sana ısıyı veren güneşi hissediyorsun.. Evet orada, devasa alev topu.. Ona doğru uzanıyorsun birazdan yetişeceksin.. Sana göz kırpıyor sanki.. Ona dokunmak üzeresin.. Ve bir anda parçalarına ayrılıyor moleküllerin, bütün pürüzlerin bütün bedenin bir kar tanesi gibi yıldızlarına ayrılıyor o derin boşlukta.. Bir bütünü tamamlamak için, seni ve bizi tamamlamak için.. Yıldızlar var sadece ve yine, etrafta.. Gezegenler ve güneş.. Ve bu sefer bunların bir parçası olan biz.. Yıldızlarız biz, güneşiz biz, ayız biz, dünyayız, evreniz.. O boşluğun birer hiçlikleriyiz biz, BİZ oluşturduk ve farkında değiliz.. Biziz, oradaki de biziz ve bunun farkında değiliz.. Yok oluyor, her şey çok belirsiz, bir karanlık çöküyor şimdi ve çok soğuk, zaman durdu sanki.. .. (Melodi biter) .. .. (Melodi yine başlar) .. .. Ve yine bir platoya bırakmışlar seni, uçsuz bucaksız, baştan başlayan 'Ayışığı Sonatı' ile..


Duygular Çöplüğü

Çöpçüyüm ben, duyguların çöpçüsü.. Elimde vanilya kokulu bir mektup ve gözlerimin önünde kim bilir bir ailenin yanmış, eski, artık neredeyse kül olan koltukları, paramparça olmuş aptal kutuları ve kararmış, anıları aydınlatan siyah-beyaz fotoğrafları.. Sim oldu pislikten kararmış parmaklarım.. Geceliğin gökyüzünde, yaşadığımız gezegeni fütursuzca kirlettiğimiz ve bu yüzden de tek tük gördüğümüz, tek tük olmalarına rağmen yokluğun içinden ışıl ışıl parlayan yıldızlar gibi oldu avucumun için.. Şimdi de gökyüzünde olmak, onu kirleterek soktuğumuz bu felaketten kurtarmak istedim.. ama buradayım, duygu kırıntılarının tam ortasında, onca kalp fısıltıları ile duygular çöplüğünde..

Fillerin, uğruna birbirileriyle boğuştuğu karanfil kokusu geliyordu burnuma, soğuk bir çölün ortasında.. Issız bir okyanusta ve derin bir çöplükte.. Şehrin dışındaki çöplükte, nece anılar ve yaşanmışlıklar var bu pis görünen hazinenin içinde.. Yaydığı koku içinde fillerin koşuşturması geliyor aklıma, karanfil kokusu ile..,


Yaprak Koleksiyoncusu

Bugün günlerden Sarı, sarı yapraklar toplamalı.. Büyük, ulu ağacın toprağın üstünde bıraktığı kök gibi olmalı. Ağaç onu orada unutmuş olmalı, o da bu duruma alışıp hayatını sürdürmüş olmalı.. Neler görmüş olmalı, neler yaşamış.. kaç kişi üstünden geçmiş, üstüne basmış.. Ayrı mı yaşamış onun gibi olan diğer köklerden yoksa bağlı mıymış.. Düşünmüş mü hiç ben neden dışarıdayım diye yoksa hiç kafasına bile takmamış mı.. Ne olmuş ona, neden dışarıda, neden yukarıda kalmış.. Yeraltındaki dünyayı ve yerüstündekini anlarmış, iki gözden de bakarmış.. kim bilir kimlerle tanışmış, kimleri tanımış da bize anlatamamış..




Bigmouth Strikes Again


Göz Yaşları Duyguları Taşır Mı?

Göz yaşları duyguları taşır mı? Evet, bence taşır.. Bir düşünsene, ağlayınca, üzülünce hatta sinirlenince bile göz damlaları süzülür gözlerinden aşağı.. Suratını kara gömmüşsün gibi serinletir seni bazen gözyaşları ve o kadar rahatlamış ve kurtulmuş hissedersin ki ağladıktan sonra..
Ama bazen, ah işte o 'bazen' gözyaşların o kadar biriktirmiştir ki duyguları, hücum eder kalbine, göğüsüne, zihnine, kollarından başlayan ve ellerinde sonlanan titremelerine, dizlerindeki tutuksuzluğa ve belki de durduramassın sonrasında.. Ağlarsın ya, ağlarsın ve durduramassın öylesine devam eder, bazen de nefesini keser.. Ama sonrasında oturur dersin "iyi ki ağlamışım".. Ya da demelisin.. Çünkü bir insan eğer nasıl tuvalete çıkma ihtiyacı duyuyorsa ağlama ihtiyacı da duyar.. Göz yaşlarındır o anki tek arkadaşın, yanındaki tek varlığın ve onlardır hakim olan sana.. Göz yaşları bazen hakim olmalı mıdır sana? Evet olmalıdır ki anlamalısındır tek üstün varlık sen değilsin, bu dünyaya kendince hakim olan daha birçok varlık da vardır.. Bunu bilirsin ama bir zamana kadar anlayamassın.. Ta ki gözyaşların zamanla sana bunu öğretene kadar..
Göz yaşları tutulmamalıdır, dökülmelidir hepimizin sahip olduğu o güzel gözlerden.. Niye tutarız ki zaten göz yaşlarımızı.. Ama sonrasında da mutlu olmalıyız; duygularımız boşandı ve bir kez daha bize hakim olmayı öğretti diye.. Aç müziğini, yaz şiirini, yazını, çiz resmini, izle dizini, filmini, yap bir şeyler yap ve yaparken de göz pınarların kuru kalmak istemiyorsa ve nefesin kesik kesik geliyorsa kulağına bırak tutma, ağla be insan.. Nedir bu kadar içinde tuttuğun duygular, vur da dışarı bir de kendin bak anlamını veremediğin duygu kırıntılarına.. Belki anlarsın o zaman nedenini ya da bulursun yapbozun eksik olan herhangi parçasından birisini..
Başka kimse anlayamaz seni, kendin dışında.. Ama elini tutabilir, sarılabilir, duygularını seninle paylaşıp seni güçlendirebilir bunlar da iyi hissetmen için gayet yeterli nedenlerdir..
Ama ağla be kim tutuyor ki? Kim görüyor ki şu an seni? Birikmiş duygularından kurtulsan ne olur ki, ne kaybedersin? Merak etme o duyguları kaybetsen de bir şey değişmez artık çünkü seni kötü hissettiriyor o duygular ve zamanla kalbini soldururlar.. Haydi ağlayalım hep beraber bu sefer, ne olacak ki..



9 Kasım 2015 Pazartesi

Umutsuzluk ve Düşünmek

Umutsuzluk,
Kumdan kalelerden kurulmuş bir imparatorluk gibi midir acaba?
Küçük bir çakıl taşının üstünde dengede durmaya çalışan bir kaya veya zamanla toprak olmak isteyip kum olan bir toz bulutu.. Fırtınalar mıdır toprağın üstündeki sert ve kuru tabakayı aşındıran..
Yağmurlar mı neden olur karabulutlara.. Yağmur yağmassa kara bulutlar oluşamaz mı acaba?
Hayat mıdır hayatın anlamı.. Bu kadar çaresiz mi kurulmuştur hayatın anlam kurgusu ya da sığ bir denizde boğulmak gibi mıdır düşünmek..
Nedir bu herkesin konuştuğu ve peşinde koştuğu 'Düşünmek'?.. Nedir bu heyecan ve alamet.. Kim kimi kovalıyor, kim kimi takip ediyor, kim kimi seviyor.. Kim kimi 'düşünüyor'.. Sen misin aşık olan o insan.. Bu kadar mı basit abi duygular ve düşünceler, bu kadar mı umutsuz ve çaresiz onlara sahip olanlar ve onları hissedenler..


8 Kasım 2015 Pazar

Uzayı Yaşamak İstedim Gökyüzünde

Uzayı yaşamak istedim gökyüzünde,
Bulutların üstünde, yıldızlarla birlikte..
Beyaz bir gecede yokladım karanlığı, gözlerimle,
"Nerede bu beyazlık?" diye..

Uzanmışım yağmurun üstüne,
Beyaz bir çorabım var,
Montumun cebinde..

Hareketsiz koşuyorum,
Yeşil dalgaların diplerinde..
Dalgalar tam başımın üzerinde..

Tenin ne kadar ince,
Bu kağıt ne kadar ince,
Duygular ne kadar ince,
Kalpler ne kadar ince..