30 Aralık 2015 Çarşamba

Bir Tutam Hemcins

Hemcins ışıksız
Gelecek parlak
Eksik bir tutam var gelecek olan o gözde
fakat bir tutam fazlalık var
vücudunu dişlerinin arasına alıp ısırdığı zaman

Bir tutam duygu yetmez sevişmeye..
Koklayıp özlememeye
Ellerini tutup terlememeye..
Bir tutam yetmez kalbini çıkarana kadar sıkıp
sarılınca öldürmeye..

Bir tutam duygu var onun gezegeninde.. Hadi ara bul bakalım bulabiliyorsan..

                                                                                  -Barbarella

Why Can't I Fall In Love


25 Aralık 2015 Cuma

Su Dediğin..

Sus,
dinleyelim biraz rüzgarı
Hava çöker ve gökyüzü olur karanlık..

Yak,
içindeki ateşi
Nasıl olsa ıslanıyorsun durmadan yağmurun altında..

Dök,
içindeki kuşkularını
Ama asla ele verme korkularını..

Bak,
saatlerce o tavana
Boş boş oturup dinle biraz kafanı..

Su dediğin, akar gider
gelir geçer, unutulur gider.

Su dediğin, akar gider
gelir geçer, unutulur yeminler..

                                                                                               -The Water Element by Edwin Alverio

22 Aralık 2015 Salı

Güzel Bir Gün

*Engellenmişiz.. YouTube'daki diğer versiyonları konser veya senfonik. Tek düzgün olan bu var albümden o yüzden "YouTube'dan izleyin" e basarak siteye geçebilir ve parçayı oradan izleyebilirsiniz.

20 Aralık 2015 Pazar

14 Aralık 2015 Pazartesi

Kafalarımız Karışık Bi' Öz Gürlük

Kafalarımız sıkışmış kulvarlara. İki yanımızda sınırlarımızı belirlemiş; bize ‘doğru yolu’ göstermeye çalışan beyaz şeritler. Önümüze de baksak, arkamıza da.. sonuç ‘sınırsız’. Bir çemberin içinde çizilmiş, kendini tekrar eden “sınırsız sınır”…

Kapalı kutular var farklı boyutlarda. Farklı görünüşleri fakat aynı yüzeyleri, aynı renkleri… Şekilleridir tek farklılıkları. Önceden onlara biçilmiş, belirlenmiştir bu farklılıkları. İçinde hapsolmuş ‘duygular ve düşünceler’ dir tek ağırlıkları. Yaşama çığlıklarıyla nefes alamaz bir zaman sonra “özgürlük arayışları”, içeride saklanmış özgür ruhları. Debelenseler de duyulmaz kokuları, korkuları, merakları çünkü çoktan kilitlenip mühürlenmiştir kapıları. Şimdi tek dostları geceleri hayali gördükleri karabasanları, dostları sanarlar soytarıları ve soytarıları korkutup kaçıran yaratıkları.

Duygularımızı çöplükte ararız günün sonunda ve gülden dikenler vardır etrafında. İstediklerimizi yapmamıza engel olan ve özgürlüğümüzle aramıza kıvılcımlardan ordular oluşturan.

Ne gerek var gereksiz kalabalığa eğer ucunda özgürlüğün yoksa. Ne gerek var ‘pembe kar’ umuduna, iyimser bakış çabalarına eğer bir elimizde geleceğimizi düşünme yetimiz yoksa. Ne gerek var özgürlüğe hiçbir duygun çöplüğe atılmamış ve vanilya kokmamış ise.


Pembe Bereli Kız

Metroda karşılaştım onunla.. Pembe beresi, gözleri ve burnu bile bir resim tablosuna sıkıştırılamayacak kadar güzeldi ve elinde eski mi eski bir kitap okuyordu.. Metroda ayakta beklerken duraklara baktım 'Kadıköy' durağına daha 4 durak vardı. Ben ayaktaydım o da tam karşımda eski kitabıyla kim bilir hangi hayal dünyasında. Uzun bir süre izledim.. Utanmalı mıyım? bilemedim. Birkaç adam yanaştı yanında sakallı, iri yarı, korkutucu tipler. Kötü espriler yapıp kızı rahatsı ettiler. Ya da bana öyle geldi. Ben de bir erkeklik güdüsüne kapıldım tabi diklendim ve bekledim, bir hamle yaparlar da günün kahramanı olup kızın gözüne girerim diye. Komik tabi. 4 durak boyunca onun da Kadıköy'e gitmesini umarak geçirdim. Ve umduklarım yüzümü güldürdü. Aynı durakta indik ki zaten son duraktı Kadıköy.. Kulağımda müziğim varken hızlı yürüyen bir tipimdir. Epeyi bir ilerlemiştim merdivenlere doğru. Bunu fark ettim ve hemen arkamı dönüp onu aradım. Yoktu. Biraz beklemekten zarar gelmez dedim ve bekledim. Birkaç saniye sonra pembe beresinden tanıdım onu ve görür görmez de takip ediyormuş gibi olmamak için öne adımlarımı attım. Yürüyen merdivende solda kalmıştım yürümek zorunda kaldım. Merdivenleri bitirdim ve diğer yürüyen merdivene kadar doğru ağır adımlarla, arkamı kontrol ederek yürüdüm. Kontrol ettiğimde bir 3-4 saniye aralığında bulamadım onu ki zaten sıradaki merdivenler gelmişti. Bu merdivenlerde de solda kaldım yine yürüdüm ama galiba bu sefer istediğim için solda kaldım. Onu bulamayınca umudu kesmiştim ki zaten saçmaladığımın da farkındaydım. Ne saçma ve aptal bir şeydi şu an yaptığım. O yüzden emin adımlarla gökyüzüne doğru hızlıca yürüdüm. Yürüdüm ama merdiven bitince yine bir ikilemde kaldım. Acaba beklemeli miydim? Bekledim ya, valla.. Metronun gişelerinden çıktım ve duvardaki haritaya göz atıyormuşum gibi numara yapmaya koyuldum. İkidebir de arkama bakıyordum. Asıl olay oydu ve onu bu sefer kapalı alanda nedenini bilmediğim bir şekilde taktığı pembe bereyle gördüm. Evet pembe beresi beni bırakmıyordu sanki. İki seçeneğim vardı bana yakın olan sağ çıkış ve uzak olan ve belki onun da seçebileceği sol çıkış. Kızı gördüğüm an sağ çıkışa doğru adımlarımı attım ki onun önünde olmalıydım takip ettiğimi anlamasın. Ve bir süre arkama bakmadım ve umdum, sadece umdum. Ve merdivenlerde bir vanilya kokusu geldi, o yanımdan geçmişti. Bir iki adımını attıktan sonra bu sefer arkasına düştüm ve bütün bu süreç boyunca düşündüğüm "onla iletişim kur" düşüncesini kendi zihnimde bir daha süzdüm. Fakat bir türlü cesaretimi bulamıyordum. Benim yolum direkt olarak Kadıköy'ün içine girmekti ve yine o da oraya doğru yönelir de biraz daha zaman kazanırım diye umdum. Fakat bu sefer soldan sahilden gitti. Bu sefer de hem onla nasıl konuşacağımı düşünürken ona çok yaklaşmıştım hem yine iki seçeneğimiz vardı; otobüs veya vapur.. Otobüs olursa zaman kazanacaktım.. En son yaver gitmeyen şansım yine yaver gitmedi ve o vapura doğru yöneldi. İskelenin önünde ayakta dikili kaldım ve onun o güzel çantası ve beresini.. Beresinin önünden süzülen kahkülüyle yanlarında yalnız kalmış birkaç parça telini izledim. Onu izlerken gittikçe küçüldü ve sonunda gişelerden geçerek yok oldu. Hala arkasından gidip bağırmayı planlıyordum ki beni çağırmasını beklediğim telefon geldi ve bu da işime geldi kendi bu olaydan ve bu kızdan sıyırdım diye düşündüm...
Onun o cennet parçası yüzünden sonra gördüğüm bütün suratlar ifadesiz ve çirkindi.. gözleri bir japon balığınki gibi yusyuvarlak ve suratı da vampir gibi renksizdi. Kahkülleri kaşlarının yarısını kapatıyordu ve çok doğaldı. Acaba o kimdi? Keşke cesaretimi toplayabilseydim de konuşabilseydim ama beni terslemez miydi? eşsizdi... Sırtındaki çantası ve elindeki bilgisayar çantasın tut kıyafetlerine kadar değişik biriydi anlayabiliyordum..
Eğer kader bir daha karşıma çıkarırsa onu, umarım cesaretim beni yine yarıyolda bırakmaz diye düşünüyordum. Yine kendimi yüz üstü bırakmış ve hayal kırıklığına uğratmıştım. Ve şimdi pişmanlığımdan ve alamadığım (kesemediğim) gazımdan dolayı Kadıköy'ün ortasında durdum ve bunu yazıyorum.. Şimdi de eve dönme yolunda yürüyorum, iyi şanslar bana bu aşk meşk olaylarında.. saat 18.15.. Acaba cesaretimi toplayabilseydim bugün daha değişik ve özel bir gün olur muydu? Bu sorunun cevabını galiba asla bulamayacağım...