21 Ocak 2016 Perşembe

Elli Asırlık İkinci Buluşma

Bu ikinci buluşmamız değil sevgilim,
Ya da ben öyle düşünmüyorum,
düşünmek istemiyorum işte..

Seni elli asırdır tanıyor olmak istiyorum,
Sana elli asırdır aşık olmuş olmak ve bunu sana inandırmak..
Sevişmek için çabalamıyorum, gerçekten söylüyorum..

Ellerinde tuttuğun kelebekler ve avcunun içinde özenle koparıp sakladığın kanatlarıyla kurşun askerlere açtığın savaşta senin tarafında savaşmak istiyorum.. 
Senin için savaşmak, gerekirse senin için barıştan vazgeçmek..
Tek saç telin uğruna seni üzenleri kendi kanlarından oluşan o gölette boğmak..

Bu kadar vahşi olabilir mi düşüncelerim gerçekten?
Bence de olamaz.. -dı(!)



Little 15


Kemiklerimde Duyguların

Her yerden kokunu alıyorum artık, dişlerini hissediyorum dudaklarımda, ısırık izlerin var boynumda..
Kelepçelendiğimi hissediyorum iki nefesinin arasında..

Kemiklerimde duyguların.. hissediyorum.. sen hep varsın yanımda..

Ben, daha saf ve temiz olan kalbine dokunabilme şansına sahibim,
Sen, duygularımın bu kadar derinine inebilen tek varlıksın..

Bir meleksin, kim ne derse desin,
Kim nerden üflerse üflesin,
Kim nasıl çağırırsa çağırsın,
Ben buradayım,
Yüce ağacımızın altında, ellerimde bana emanet ettiğin kanatlarınla ve beraberken ısınan avuçlarımızla..


17 Ocak 2016 Pazar

Bir kağıt parçası mıdır, yeşile bürünen?

Biz,
etten mi üretildik..
Biz, 
olanlardan türetildik..
Ve biz, sadece biz
mi ölmek istemiştik..

Yorulduk mu şikayetçi olmaktan,
Vaz mı geçtik sorgulamaya çalışmaktan..
Pay mı biçtik hissettirdiklerimize,
Kar mı ettik yanımıza kalanlardan..

Az mı geldi,
üstümüzdeki kıyafetlerimiz..
Çok değil miydi,
elde ettiklerimiz..
Dahası istenmeli miydi,
kırılmalı mıydı,
gücenmeli miydi,
sorulmalı mıydı,
onların malı mıydık,
bizler miydik yönettikleri..

Sormadığımız
ve 
Düşünmediğimiz..

Sorgulamadığımız
ve
Farkına varamadıklarımız,
Farkında olamadıklarımız..

Sadece bir kağıt parçasıdır o yeşile bürünen,
Kollarımda görünen onca yük 
ve yerlerde sürünen onca hece..

Peki onlara göre?
Bir kağıt parçası mıdır,
zihinlere yerleşmiş,
bizleri yöneten..
Yoksa o kağıt parçasının arkasında saklananlar mıdır bunları bana söyleten..

Asıl..
Sana göre bit kağıt parçası mıdır, yeşile bürünen?


7 Ocak 2016 Perşembe

Sinek Vızıltısı

Sinek vızıltısıyla başladı tüm olaylar
Herkesin diline düştü tüm yalanlar
Kırmızı Değirmen'de ağlamış kadınlar

Kadehimde kalan onca insanın dudak izi
Seyrine dalmışım, sayıklamışım ruhların vahşetini

[HA!HA!]

kötü öl, beni bul sonra tükür yüzüme
Seyrini dur, keyfini çek, yalanların bitmez sen istemedikçe
SEN istemedikçe..

kara kara delikler
kumbaradaki heceler
seslerdeki kelimeler
kelimelerdeki anlamı var ya işte..

Anlamam ben öyle
söyle yüzüme
Arkamdan konuşma beni bul tükür yüzüme
seyrini dur, keyfini çek, yalanların bitmez istemedikçe
sen istemedikçe..



3 Ocak 2016 Pazar

İstiyorum Bizi

Her şeyimi öğrenmeni istiyorum,
Her şeyimi bilip ona rağmen beni sevmeni..

Kaybettiklerimi, sakladıklarımı bulup, kendi istediğin yere saklamanı istiyorum..
Sakla, bir tek sen bil yerini, sana o kadar güvenmek istiyorum..
İstiyorum seni, bedenini, gözlerini, 'burnunu', kokunu, saçlarının her şeklini..
Birbirimize bakacağımız her dakikayı, her saniyeyi..
İstiyorum.

İstemiyorum görmezden gelmeni,
istemiyorum benden sıkılmanı,
istemiyorum beni unutmanı,
istemiyorum sensiz sessiz kalmayı..
Sadece istiyorum beraber geçirdiğimiz her dakikayı 'ruhumuza' kazımayı..


Herkesin Ortak Olan Tek Zaafı [+16]


Biri gitmiş okul denilen güzel bir şey bulmuş..
Diğeri gitmiş sınav denilen o iğrenç şeyi bulmuş ve insanları sınamak uğruna okuldan soğutmuş..
Ve bütün sırları bu peşinden merakla koştukları, arzuladıkları ve tek istedikleri şey olan SEKS yüzünden olmuş. Çünkü insanları SEKS ten uzaklaştırmış ve sadece onlar yapmak istemişler böylece daha değerli ve ulaşılmaz olacaklarmış, ta ki bir gün seks keşfedilene kadar.. Nasıl keşfedilmesin zaten..

Ve bütün bu saçmalık daniskası ürünler bu kafaların altından üremiş. Nasıl üremiş? Sevişmişler.
Bir kafa gelmiş ve demiş ki "ben güzel bir fikir buldum, insanları eğiteceğim.. ve herkesin bilgili, eğitimli ve sulanmış beyinli olmasını sağlayacağım.. Onlara yemeklerden sonra dişlerini fırçalamaları için fosfor vereceğim, olduklarından daha aptal olsunlar ki bir daha bizlere karşı çıkamasınlar, onlara iyi davranıyormuşum gibi yapacağım çünkü hemen kanıyorlar, onlara sanki bir aileymişiz de çok güzel 'eğitimleşeceğiz' diye yaklaşacağım.. Ve birkaç senenin sonunda hepsi beyinlerini siktiğim birer robotlara dönecek, nasıl fikir?" Ve biraz düşündükten sonra adını 'Okul' koymuş.

Diğer kafa ucunu ileri geri oynatmış ve sertleşene kadar buna devam etmiş.. E sertleşince de gaza gelmiş efendi, demiş ki "Benim de bunların üstüne müthiş çatallı fikrim var. Öğrenciler adeta yemek yerlerken farkında olmadan çatallarını kendi götlerine sokacaklar ve seslerini bile çıkarmayacaklar.. Olay şu, bu çocuklar bu okula sisteme uyup sikilmeye gelmeyecekler mi? Biz de bunu neden biraz daha sertleştirmeyelim? Mesela onları sınayalım ki 'Okul' dediğin bu şeye sanki yeterince gelmiyorlarmış gibi bir de kendi özel hayatlarına müdahale edelim.. Napalım mesela.. Görevler verelim o gün aldığı eğitimle ilgili görevler.. yapmazlarsa uyarı ve ceza verelim.. Odamızda onlar erotizm ve cinsellikten birer parça verelim. Sonra her iki üç ayda bir bunlara bir sınama yapalım.. O zamana kadar gördükleri bütün her şeyden sorumlu olsunlar ve bırak başlarını kaldırmayı yerinde durduramadıkları o çüklerini hiç durduramasınlar bu onların psikolojilerine yansısın, ne yapacaklarını şaşırsınlar ve gelip bizlere danışsınlar.. Bu sınama olayına da 'Sınav' deriz.. Nasıl fikir? İyi sikeriz dimi kafaları?"
Diğer kafa ıslak bir başla "EVEEEET, O KADAR GÜZEL KONUŞTUN Kİ AĞZINDAN ADETA BAL DAMLIYOR, HEY AĞZINI ÖPEYİM BE!" der. Ve bunun ardından kafalar öpüşmeye ve hatta bulundukları yerde bir anda soyunmaya başlarken diğer kafalara yakalanırlar..
Diğer kafaların tükürük saldırısına uğramışlardır ve kaçmaya çalışırlar fakat her yerleri ıslak ve yapış yapış olmuştur. Kaçamıyorlardır ve ağızlarının sonuna kadar tükürükle dolarlar. Fakat diğerleri gelmeden çoktan işe koyulmuşlardır ve tükürükler kuruyunca onlar bir heykel gibi o pozisyonda çırılçıplak bir şekilde kalmıştır. Hiçbir şeyin farkında olmayan ve hayatlarında böyle bir yaklaşımı gören diğerleri şaşırırlar ve merak edip onlar da denerler.. O kadar yüce bir şeymiş gibi gelir ki onlara bundan sonra her şeyi onun uğruna yaparlar. SEKS uğruna yani.. Belki de başından biri bilselerdi ve yapsalardı.. Bu minnet onlardan uzak tutulmasaydı hiçbir şey bu kadar absürt olamayacaktı.. İnsanlar kötülükle ve seks in verdiği şehvet ve yetersizlikle kötü bireylere dönüşmüş ve kendilerini kaybetmişlerdi. Artık ne olduğunu bile bilmeden birbirileriyle başka somut şeylerle sevişiyormuş gibi sevişiyorlardı. Çok ilerde 'para diye bir şey buldular ve ondan sonra hep parayla seviştiler. Tabii ki aralarında hala iyilik uğruna sevişen vardı fakat dünya iğrenç bir hal almıştı ki onların iyiliklerini örtüyordu. Herkesin tek ortak bir zaafı vardı o da SEKS idi..

Baba: "Nasıldı oğlum, beğendin mi hikayeyi?"
Çocuk: "Biraz garip bir hikayeydi baba, tam anlayamadım.."
Baba: "Neresini anlayamadın güzel oğlum?"
Çocuk: "Aradaki 's' ile başlayan kelimelerin anlamlarını ve insanların diğer insanları neden bu kadar yönetmek istemesini anlayamadım babam. Haydi onlar yönetmek istiyor diğer insanlar neden izin veriyor? Ve ayrıca o tükürükler neydi orayı hiç anlayamadım..?"
Baba: "Aferin oğlum seni yetiştirdiğim gibi anlaman gereken bir biçimde anladın seninle gurur duyuyorum fakat zamanla umarım anlayacağın gibi diğerlerinden biraz daha zeki insanlar, tanrı dedikleri soyut varlıklar oluştururlar ve onlara taptıklarını belirtip diğer insanları da o yöne iteklerler ki böylece onları bir çatı altında daha kolay yönetebilsinler, daha kolay beyinlerini yıkayabilsinler.. İnsanlar zayıf varlıklardır ve saflardır oğlum. Kolayı sevdiğimiz için sorgulamadan en kolay gelene koşarız. Bize bu dünyaya geldiğimizden beri önümüze sunulanları sorgulamadan yaşarız. Başka bir yaşam tarzı düşünemeyiz herkes aslında aynıdır sadece görüntüleri farklıdır. Ve aptal olan bizler kolaya kaçtığımız için denilen her şeyi yaparız, seninle ben de öyleyiz. Asıl yüce ve tek korkmamız gerekenin Doğa olduğunu unuturuz. Hep var olamayan ve hiçbir şekilde kanıtlayamayacağımız varlıklar oluşturur ve bunlara inanmayı bırak, taparız. Ben seni yetiştirebildiğim kadar o insanlardan izole ve daha bilinçli yetiştirmeye çalıştım, umarım bir gün bu söylediklerim sana bir anlam verir. Ve o tükürme olayına gelirsek de artık yaşın geldi.. 16 yaşında bir gençsin ve seni daha fazla mahrum bırakmayacağım" der ve duvardaki bir tuşla duvarın arkasındaki bir dolabı açar. Dolap, kırmızı ışıklı, tüylü ve çıplak insan fotoğraflarıyla doludur. (Çocuk çok garipser) Babası dolaptan bir kaset alır ve televizyona takar. Sonra da "Annenle biz bugün bir otelde kalacağız, hoşlandığın kızı eve çağırabilirsin ve birazdan öğrendiklerini ona da öğretebilirsin" der. Kasedi yerleştirir ve çocuk izlerken annesiyle babası evi terk eder. Çocuk hayatının coşkunu yaşamaktadır ve cinsel organı hiç olamadığı kadar büyümüş ve yerinde duramamaktadır hemen hoşlandığı kızı arar ve kız evine gelir. Kızla sabaha kadar kasetten gördükleri gibi sevişirler ve bu iki insan ondan sonra iyilik için sevişenlerden olurlar."
SON.


2 Ocak 2016 Cumartesi

Long Nights

                                                     *Christopher MCcandless (Alexander Supertramp) 1968 - 1992

**Videonun başındaki İspanyolca sözü araştırdım ve şu çıktı: "Mutluluk sadece paylaşıldığı zaman gerçektir"

'Kavanoz Fantezisi'

Bütün dünyaya bi siktir diyelim..
Çekilelim kavanozumuza,
ben seni besleyeyim,
sen beni..

Sabahları saydam olsun etrafımızdaki camlarımız..
Akşamları zifiri karanlık,
duyduğumuz tek ses olsun nefeslerimiz,
sarılarak ısınalım kavanozumuzun içinde..

Kimse anlam veremesin dış dünyadan,
Geceleri oluşan buğulu camlarımıza,
Kimse anlayamasın,
Küçücük kavanozda,
Birbirimize yetip
Nasıl da yaşadığımızı..

Kimsecikler ulaşamasın bizim duygularımıza, düşüncelerimize..
Herkes merak etsin,
destan olsun sevgimiz,
Kurşun geçirmez camların içinde..

"Nefesimi kestin"
"ya snei alıp bi kavanozda besleyesim geldi"
"kelimelerin ruhuma dokunuyo"
Bedenlerimiz ve 'ruhumuz' var sadece..
Kavanozun içindeyiz ikimiz de..





1 Ocak 2016 Cuma

Hisset Beni..

Dokun tenime,
gez üstünde..
keşfet her bir noktasını,
bir daha unutmayasın diye..

Sev beni,
işle yüreğime,
sakla kendini,
bir kuyu kaz göm kendini,
Toprak at üzerine, ben nasıl olsa bulacağım seni..

Öp beni,
dudaklarımın nerede olduğunu öğren bir kerede,
yanaklarımı bütünleştir gamzelerinle,
yapış istersen dudaklarıma sanki bir daha ayrılmayacakmışız gibi..

Bak gözlerime,
korkma,
düş derinlere,
süzül biraz içeride,
bul kendi gözlerini ve içinde keşfettiklerimi..
doyma hiç bakmaya,
gir hep aynı rüyaya,
beni her seferinde bir daha keşfedecekmişsin gibi..




Dudaklarının İzi Var Kadehimde

Dur.
Bir dakika..
Taslaklara doldurmalıyım kendimi...

İçimde görünmez olmaya çalışan boşluğu balkondan sarkıtmalıyım belki de..

Bir hiçlik var içimde,
kendim anlamlandıramadığım..

Bir bokluk var yüzümde,
hiçkimsede bulamadığım..

Bu yokluk var görünüşümde,
bardaktan boşalırcasına akan gözlerimde ve kar taneleri gibi eriyip giden duygu parelerimde..

Peki o sözü edilen pare pare duygular nerede..
Soru bile sormuyorum artık kendime,
boşluğa savuruyorum cümlelerimi, kelimelerimi, hece hece zorladığım dilimi..

Zorladım mı kendimi hiç..
Yoksa hep kolaya mı kaçtım..

Olacaklar ve olmuşlar için kendimi hazırlayamadım,
Ben galiba hep 'aptal' ı oynadım..

Dur dur düşünme şimdi,
yetti bu kadar düşünme,
düşersin sonra düşüncelerine,
hapsolursun sığ bir şarap kadehine..

Dur dur düşünme,
düşünme..
düşün-me..
Sığ bir şarap kadehine dönüşme,
Dudaklarının izi var kadehimde..