12 Mart 2016 Cumartesi

Kollarında Yıldızlarım

Kollarımdayken anladım,
Birine sahip olabilmeyi,
Birinin yıldızlarında asılıp kalabilmeyi,
Başka bir gezegene uyum sağlayabilmeyi.

Kollarımdayken anladık,
Nefesimizin ısısını,
Kelimelerimizin boşluktaki yetersizliğini,
Birini özleyince nasıl da değerinin arttığını.

Ve kollarındayken hatırladım,
Dünyada kapladığım alanı,
Ne kadar da önemsiz olduğumu,
Ne kadar değerli olduğunu..


6 Mart 2016 Pazar

Keşke zaman dursa, tam şuan saatler 00.29'da..

-Keşke zaman dursa.
-Keşke.
-Yani tam şu an, saatler 00.29'da. Çakılı kalsa.. 18 sene kadar. Hava hep böyle kapkaranlık olsa, ne olurdu?
-İçim içimi kemirmekten ölürdüm herhalde. Nasıl yaparım 18 sene sensiz, çıldırdın mı sen? 
-18 sene diyorum.
-Sana dokunmadan...
-1 hafta içinde elbet bir çözüm bulunurdu.
(erkek gülümser)
-Bilmiyorum ekstra ışıklandırmalar olurdu sonra..
-(erkek yine gülümser) Sonra?
-Aniden tüm dünya ormanlarla dolmaya başlasa. Devasa ağaçlar. Kimse gitmese korksa. Sonra bir gün bir tane salak...
-Merhaba.
-Merakına yenik düşüp gitse. Ennn derinlerine kadar ormanın. Aralıksız yürüse bitene kadar. Sonunda da ışık bulsa.
-Sonra?
-Ama kimseye söylemese. Herkes ölse.. Açlıktan. Savaşlardan. Herkesss. Sadece o salak kalsa. Ormanda takılsa. Yine bir gün karşısına bir çiçek çıksa -Ama aydınlık tek yer Orman- o salak başında günlerce otursa. Zaman yok nasılsa. Farkında değil hiçbir şeyin. Sonra bunalsa oturmaktan beklemekten. Sıkılıp ormanı dolaşmaya başlasa. Sonuçta sadece o kaldı, ne zaman öleceği belirsiz. Bir yandan da korkuyor, "Öldükten sonra bana ne olacak.." diyor. Kendi kendine korkunç şeyler düşünüyor. Yok allah bilmem ne düşüncelere dalmış giderken bir ağaca çarpıyor ve alnı kanamaya başlıyor. Kanama damlaları yavaşça teninden toprağa karışıyor...
Niye uyumuyorsun! Yarım saattir saçmalıyorum! Niye "Ne diyorsun aq kızı bir sus!" demiyorsun?!
-Saçmalamaıyorsun. Sana saçmalamak gibi geliyorsa, o zaman sabaha kadar 'saçmalayabilirsin'. Ben de seni sabaha kadar dinlerim, sıkılmadan, bunalmadan. Ne güzel bizi bir diyara sürekledin, kendine masalsı bir gezegen ürettin, devam et. Dinliyorum
-Sen kaşındın..
Adamın kanıyla tüm orman birleşiyor ama adam farkında değil. Kalkıyor, şehre iniyor. Bomboş sokaklarda dolaşıyor. Ama canı sıkılmıyor, hiç hemde çünkü onun için hayat böyleymiş, hiç arkadaşı yokmuş, yapayalnızmış. Senelerdir kimseyle tek kelime etmediği için konuşmayı bile unutmuş. O yüzden hep kendince simgeler oluşturmuş. Şehirden ormana dönmüş. Güneşin ısısını aniden tüm vücudunda hissetmiş.. ve ürkmüş. Senelerdir ilk defa ürkmüş. Toprakta bir farklılık olduğunu sezmiş, kokusunu almış. Buradaki ışığın yok olmasından korkmuş. Güneşe doğru koşmaya başlamış ormanın içinde. Ama nereye koşarsa koşsun orman onu engelliyormuş sanki bir şekilde. Adam telaşa kapılmış, yorulmuş ve oturup "Ne olacaksa olsun." demiş. Hayatı boyunca sürekli bir şeylerden kaçmaktan yorulmuş. Önüne baktığında geçen gün ortaya çıkan çiçeği görmüş. Ama bu defa bir farklılık varmış. Çiçek bir kavanoz dolusu su içinde bir cenine benziyormuş. Adam neredeyse kafayı yiyecek hale gelmiş. Sessizlikten kendi kanının damarlarında dolaşmasını dahi duyabiliyormuş. Çiçeğin başında dikilmiş. Çiçekte hareketlenmeler olmuş. Çiçeğin içinden bir şey sıyrılıp çıkmış. Şeffaf saydam.. Kelebeğin kozadan çıkış anı gibiymiş. O şeffaf saydam şey aniden ormanda hızlıca koşmaya başlamış. Her tur atıp geldiğinde daha da şekillenip büyüyormuş. Adam korkmuş ama her şey o kadar hızlı oluyormuş ki tepki vermesine fırsat yokmuş. Sonunda o saydam şey durmuş. İnsanlara benziyormuş ama yüzü bir ceylan yüzüymüş. Adam onunla nasıl iletişime geçebileceğini bilmiyormuş, elini uzatmış. Saydam, onu uzun uzun incelemiş. Sonra parmak uçlarına dokunmuş. Kendini adama aktarmış. Adam onu damarlarında görebiliyormuş, içinde hisseebiliyormuş. Korkmuş, ama artık konuşabildiğini farkettiği için korkmuş. Ağzından anlamını bilemediği kelimeler dökülmeye başlamış ve konuşması durunca göğüs kafesinden kanlar akmaya başlamış. Kanlar yine akmış, akmış.. Ama bu sefer havaya karışmış. Kanların her bir damlası birer kelebek olmuş. Adamın o zamana kadar karşılaştığı tek canlı o kelebekler olmuş. Adama bin yıl gibi gelen kelebekler yine ortaya çıkmış ama bu sefer bir şey taşıyorlarmış. Taşıdıkları şey başka bir insanmış. Başka bir galaksidenmiş. Telepatik olarak anında adamla anlaşmaya, konuşmaya başlamışlar. Dünyadaki kalan yiyecekler de bitene kadar birlikte olmuşlar. Her şeyi yapmışlar ama asla yaşlanmamışlar çünkü tek bir saniye bile geçmemiş aslında. Tam ikisi de açlıktan ölmemek için, o rezil hale geldiklerini görmemek için harakiri yapacaklarmış ki saatler 00:30 olmuş. Ve yavaş yavaş dünya onların düzenine uymuş. Ağaçlar meyve dolmuş. Güneş her yere yayılmış. Koca koca binalar yok olmuş.
(birkaç dakikalık bir sessizlikten sonra)
...ama bitti yani.(kız güler) Bitiş cümlesi arıyorum ama o kadar uykum geldi ki.
-(erkek yardım etmek ister ve çabalar) Adamın o kadar her yeri kanadı ya.. Fakat zaman durmuştu o yüzden bir şey olmadı.. Olanların üstüne zaman geri devam etmeye başlayınca adamın bünyesi çökmüş ve ölmüş işte. Fekat güneşi kaybolduğu karanlıktan geri çıkararak çok büyük bir iyilik yapmış.. ve mükafat olarak da o kadınla geçireceği sonsuz zamanlar kazanmış. Zaman geri başlayınca.
-(kız araya girmiş) hadi siktir git yeter yettin bittin demişler.
-(erkek gülümsemiş ve devam etmiş) Adamın kanları yeryüzüne düşmüş ve birlikte olduğu kadın da toz olup havaya karışmış.. (kan damlaları havaya karışmıştı, kadının ayakları da yeryüzüne basıyordu.. yer değiştirmiş olaylar yani..) ve o sahneyle bitmiş kıymetlimisin masalı. Kan damlaları yere düşerken tozun yükselmesi.
-Evet, oraya bayıldım..

**Bu blogda ilk defa benim dışımda başka bir gezegenin ürününü paylaşıyorum. Belki değer verdiğimden, belki hikayesi çok hoşuma gittiğinden ya da belki de kıymetli olduğundan.. Bilemeyiz.
Doğum günün kutlu olsun kurtarıcı meleğim, iyiki varsın, iyiki tanışmışı ve hayatımdasın. Nice beraber mutlu, sağlıklı, müzikli, sanatlı.. kısaca bizli senelere. Sadece İkimiz..**