Kafalarımız sıkışmış kulvarlara. İki yanımızda sınırlarımızı
belirlemiş; bize ‘doğru yolu’ göstermeye çalışan beyaz şeritler. Önümüze de
baksak, arkamıza da.. sonuç ‘sınırsız’. Bir çemberin içinde çizilmiş, kendini
tekrar eden “sınırsız sınır”…
Kapalı kutular var farklı boyutlarda. Farklı görünüşleri
fakat aynı yüzeyleri, aynı renkleri… Şekilleridir tek farklılıkları. Önceden
onlara biçilmiş, belirlenmiştir bu farklılıkları. İçinde hapsolmuş ‘duygular ve
düşünceler’ dir tek ağırlıkları. Yaşama çığlıklarıyla nefes alamaz bir zaman
sonra “özgürlük arayışları”, içeride saklanmış özgür ruhları. Debelenseler de
duyulmaz kokuları, korkuları, merakları çünkü çoktan kilitlenip mühürlenmiştir
kapıları. Şimdi tek dostları geceleri hayali gördükleri karabasanları, dostları
sanarlar soytarıları ve soytarıları korkutup kaçıran yaratıkları.
Duygularımızı çöplükte ararız günün sonunda ve gülden
dikenler vardır etrafında. İstediklerimizi yapmamıza engel olan ve
özgürlüğümüzle aramıza kıvılcımlardan ordular oluşturan.
Ne gerek var gereksiz kalabalığa eğer ucunda özgürlüğün
yoksa. Ne gerek var ‘pembe kar’ umuduna, iyimser bakış çabalarına eğer bir
elimizde geleceğimizi düşünme yetimiz yoksa. Ne gerek var özgürlüğe hiçbir
duygun çöplüğe atılmamış ve vanilya kokmamış ise.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder