28 Eylül 2015 Pazartesi

Düşen Astronota El Uzatılmaz Mı?





Düştüm zaten yere,
Bir de sen vur üzerine,
Acıma, düşünme, hiç üzülme..
"Hadi vur bana, vur bana,
Tam suratımın ortasına,
Sanki önceden hiç vurmamışsın gibi.."


Purple Haze[L]


Maskeliler ve Maskesizler [Yeni 'Duygu ve Düşünce'nin Doğuşu]

Maskeliler ve Maskesizler
Tükürüyorlar 'O' çuvala..
Savaşıyor düşünce çizgileri gökyüzünde
Tek bir gökküşağının merkezinde..

Çuval olmasa,
Nereye tüküreceksin?
Öfkeni bir kenara koysan,
Neyle besleneceksin?

Özgürlüğün arttıkça sorumlulukların artar,
Sen hala daha fazla özgürlük istiyorsun,
Aç gözlülük yapıp bunları görmezden geliyorsun..

Kalbinin altında bir deniz kıyısında
Ya da
Kalbinin üstünde herhangi bir göktaşında
'Uzay' var yanında,
{Serin.. Sakin.. ve Sessiz..}
Yalnız olduğun tarafta..

Uzay Hep Yalnızdır,
Dursun aklının bir köşesinde,
Didikle her seferinde,
Doğsun yeni 'Duygu ve Düşünce'..

*[Dursun mu düşünce?
 Saklansın mı orda bir yerde?
 Çıksın mı istemsizce, sen istemediğinde?
 Çıkmasın mı ya da sen "gel" demediğin sürece?
 Saklı bunların cevabı, dört soru işaretinde (?) ..]*


27 Eylül 2015 Pazar

Armigo

Sen bildin kendini kardeşim,
Birkaç sene önce gittin buralardan ama unutulmadın bunu bil. Bir gün olur da okursan burayı diyeceğim ama okuyamayacağından eminim çünkü işlerin baya bi karışık olduğunu da biliyorum. Eğer bu uzayda sana yer vermeseydim, en iyi arkadaşım, can dostuma yer vermeseydim olmazdı. Aradan upuzun bir zaman geçti ve evet biliyorum belki de unutmuşsundur beni. Ama ben seni untumam kardeşim, hiç de unutmayacağım. Küçüklüğümün, çocukluğumun canısın sen nasıl unutabilirim ki. Böyle yazınca ölmüşsün gibi oldu ama yapcak bir şey yok biz de böyleyiz arkadaş.. Sizin evin girişinde benim iki kolonum senin iki kolonun vardı hatırlıyo musun ve bunalr bizim kalelerimizin direkleriydi.. sana geldiğimde sabahlara kadar oynardık plastik bir topla kendi stadyumumuzu kurar turnuvalar yapardık.. nasıl bir hayal gücü artık.. onun dışında şu güreşen adamları çok severdim unttum sanma ve süper kahramn koleksiyonun efsaneydi. Habire oyuncaklarına bir yenisini eklerdin ben de ondan faydalanır oynardım. Beraber şehir kurardık abi hatırlıyo musun? Saatlerce ama saatlerce oynardık.. Her şeyi ilk sen alırdın ben de merak ederdim niye.. Artık merak etmiyorum biliyorum ama olsun ben seni sen olduğun için seviyorum.. Küçük boyun çıtlatma ve göz kırpma tikini de unuttum sanma.. ve hep merak etmişimdir benim ailem bana hiç oyuncak silah almazken sen de niye bu kadar çok var diye.. Artık onu da biliyorum ama onlarla da epey bi eğlenirdik hatırlarsın.. Film sahneleri canlandırır ciddiye alır, vurulunca ölürdük.. puan toplardık.. Kimseye söylemeden gittiniz, ve birkaç gün sonra ben sizin evinize gittim bunu bilmiyosun tabi.. Ve ev bomboştu bir tek eşya bile yok kapısı aralık.. fırtına esip geçmişti sanki.. geri geleceksiniz diye sana sahildeki bir seyyar satıcıdan bileklik almıştım kardeşlik bilekliği diyerekten de ad vermiştim.. ama gelmedin ben de onu attım galiba şimdi nerde bilmiyorum.. Armigo saçları kazıtmışsın artık kaç numara bilmiyorum ama baya kısaltmışsın biraz kilo vermişsin sanki hep isterdin vermek.. böyle bi psikopat tipine bürünmüşsün kardeşim.. Bunca yazıdan sonra unutma ben seni hayatın için veya çevren için sevmedim, ben seni sen olduğun için sevdim ve olanların hepsini bilseydim de severdim.. Kendine iyi bak kardeşim, can dostum, 'Armigo'..


15 Eylül 2015 Salı

Uzaydan Dünya'ya Mor Sisli Mektuplar #1

O zeytin gözlerinde bulamadım kendimi ilk bakışta. Kayboldum içinde, açıldım başka denizlere. Uzun süredir dudaklarının birleşip çıkaracağı o kelimeleri bekliyordum, sesini duymuyordum. Seninle vakit geçirmiyordum. Anlayamamışım birlikte geçirdiğimiz vakitlerin değerini. Şimdi anladım biliyor musun? Beraber dertleşmelerimizi, inatlaşmalarımızı, tartışıp birbirimize poz yapmamızı..(hatta poz bile değil uzun bir süre de konuşmuyorduk, ama gerçekten uzun) Belki de sana herkesten farklı davranmam bundandı.. kalbimin heyecanındandı ve belki de senin bana kalbini hiç açmayacağını bildiğimdendi.. Ya gerçi hala öyle hissediyorum. Bir de ben böyle şeyler pek paylaşmam biliyosunuz ama bu düşüncelerimi bir yerlere dökmessem içimde kuruyup gidecek ve kalbimi de kurutacak zamanla.. Her neyse bugün uzun zaman sonra tekrar konuştuk tekrar gördüm dudaklarının hareket edişini. Tekrar gördüm gözlerimin içine bakıp gülümsediğini. Sincap derdim sana. Ordan oraya koşuşturmana, yersiz çıldırmana.. millet içinde yaptığın saçmalıklara.. hep eleştirdim uzak durdum.. değerini bilememişim işte.. Biliyo musunuz sayın seyirenler, ben bir süredir büyük hatalar zincirinde kayboldum gittim. Hata üstüne hata, hata üstüne hata.. Ama çok da şey öğrendim.. belki de öğrenememişimdir ama şunu biliyorum ki yaptığım her şeyin, kendi zamanında bir nedeni vardı ve bunun için pişman değilim. Yaptığım hatalar ve bana verdikleri meyveler olmasa zaten ben şu an zihnimi böyle belki de besleyemeyecektim. Sahilde saçına rüzgar vurunca, yukardan güneş parlayıp gözlerini kamaştırınca ben seni hep izledim.. Başka yerlere baktım fark ettirmedim, belki de çok belli ettim ama sen ben üzlmeyeyim diye söylemedin. Yaparsın sen öyle şeyler. İyi kalplisin kendinden fazla diğerlerini düşünürsün ya. Benim için de yaptın elinden geleni, belki yeterli değildi belki de aynı duyguları paylaştığımız için bana yeterli gelmedi. Bitmesin dedim o gün. O telefon çalmasın gitme. Bakalım denize sabaha kadar o güneşte, o sesle, o gülüşle, o duygular ve düşüncelerle.. Yapmamam gerekiyodu biliyorum ama yapmassam da öğrenemiyorum. Ya ben galiba... ... ... ya da neyse.. ama keşke.. O gün sen bana balon vermiştin ya, bağlamıştın bileğime.. o düğüm hiç çözülmedi, doldu sevginle belki gözlerinle... o balonlar çoğaldı be prenses, sen anlamışsındır zaten herhalde şu ana kadar.. ama boşver aramızda kalsın, kimseye söyleme.. gel bir gün kulağıma fısıldayarak söyle, balonu özgür bırak de.. ben anlarım herhalde ama o zamana kadar balonlar bileğimde. . .


Uzaydan Dün'yaya' Göçenler.. [Uzay Hep Yalnızdır]

Kayboldum ben,
yokum artık eskisi kadar..
Etrafımdakilere hep zarar verdim, hep üzdüm, hala belki de ,dikkat etmeme rağmen, veriyorumdur da.. Onlar beni üzmediler mi hiç? Üzdüler.. Ama ben de üzdüm. Etrafımda biri olsun istemiyorum.. istemiyorum demeyeyim de istesem de buraya katlanabilecek biri yok zaten.
Dışarıda göremezsiniz burayı.. Benle konuşurken, benle yürürken, yolda bi yüzüme bakıp geçerken.. gözlerimin içinde?.. ... bilmem orada bulabilirsin belki burayı ama çok derinde.. az ihtimal, kulaç atmaya değmez herhalde.. Kimse böyle bilmez beni, iç dünyamdaki beni.. bilemez ki nasıl bilsin.. Değişik, acayip biriyim işte ne diyeyim.. Çok kaldım yalnız, yine kalırım, ben buna alışığım.. Yalnız kalmak zorunda olduğumdan mı yalnız kaldım yoksa yalnız kalmak istediğimden mi yalnız kaldım? İşte asıl soru bu.. ittim belki de insanları, beni yalnız bırakmayacakları, ittim belki de daha değerli yalnızlıkları.. Uzay burası 'belki' ler, 'bazen' ler ve 'keşke' lerle dolu.. Sayısız 'keşke' lerim var ama artık toparlamaya şansım yok, insanlar acımasız.. Sizle daha iki çift laf etmeden sizin hakkınızda kocaman kararlar verip sizi olmadığınız bir kişiliğe kamufle edebilirler ve bazen siz bile inanırsınız bu yalana, gelirsiniz oyuna.. Oynarsınız kartlarınızı, denersiniz şansınızı ama nafile, kazanamazsınız hiçbir şekilde, oynadıkça çıkamazsınız içinden, bir labirent gibi.. çünkü onların oyunudur bu, onlar yönetir ve kalenizi onlar fetheder, e onların oyunu sonuçta göremezsiniz içindeki engereği.. Neden böyle bir şey yaparlar, nasıl olur da böyle düşünebilirler? Uzaydan Dünyaya göçmüşler.. Evet, yaparlar bunu hem de hiç düşünmeden, acımadan.. Müthiş bir soğuk kanlılıkla..  Ama dur bi dakika yanlış anlama.. depresyon veya üzüntü gibiler yabancıdır buralara, yoktur o duygular buralarda.. Uzay hep yalnızdır.. Düşün bir daha.




14 Eylül 2015 Pazartesi

Dur Dur Dum #1

Durdum,

Kırmızı, çiçek desenli bir kanepenin üzerinde bağdaş kurmuş oturuyorum.. Kulağımda "Le Moulin".. kanepenin desenleri elle dikilmiş gibi ama fabrik olduğu çok belli.. kanepenin sırt bölümü vücudumun sağ tarafına geliyo yani yanlamasına oturuyorum.. yüzüm duvara bakıyor.. turuncumsu bir duvar.. kafamı kaldırdığımda tam karşımda, duvarda üç tane elektrik prizi.. telefonuma girip "Amelie" albümümü açıyorum.. "Le banquet".. kanepenin sağ koluyla aramda üç yastık mesafe var.. önümde "Siddhartha" hemen yanında ayracım.. kanepenin sağ koluna yapışık kırmızı bir yastık.. şarkı değişti "Le redecouverte".. arkamdaki balkon kapısının açılmasıyla oluşan basınç sesiyle ürperdim.. korktum.. ne sanmış olabilirim ki neden korktum.. biraz solumda kocaman bi televizyon "Dzeko" marka televizyon.. hemen sağ arkasında "Titik" markalı ev telefonu.. televizyonun sağ önünde hemen bitişiğnde gri renginde bi tükenmez kalem onun da hemen önünde daha demin dağıtılan çikolatının buruştulup top haline getirilmiş artık küçük olan ambalajı.. "Le valse des monstres".. televizyonun üstünde babamın resmi.. karizmatik bakışının ve ailenin bir numaralı ismi imajının yanında müthiş bir fotoşop ve diva filtresi.. "Stüdyo Cengiz" sağ altta.. üstünde İslamiyet dini ile ilgili bir tablo.. deri bir plakanın üstüne demir parçalarla işlenmiş bir 'Kabe' ve tabiki de bir sürü 'Arapça' yazı.. duvarın sağ üstünde elektrik kapağı.. hani şu yuvarlak olup da elektrik geçen yere takılan plastikimsi cisim.. Boynum ağrıdı sola dönüyorum.. "Sur le fil".. önümdeki duvara 2 metre en az bi uzaklığım var ve duvarın üstüne yakın antika görünümlü bir saat.. duvara yapışık bir masa ve nasıl olduğunu anlayamadığım bir şekilde sıkıştırılmış beş sandalye.. masanın sağında bir dolap camlı camsız değişik bir şey.. güzel denilebilir aslında.. değişik şeyleri hep sevmişimdir.. masanın hemen solunda küçük sehpa seti ve onun da solunda dik açı şeklinde açılmış kapı.. üst kattayız ve merdivenin önüne koyulan klimi görebiliyorum.. kapının solunda katlanabilir kapılı mutfak girişi.. mutfaktaki musluk ve arkasına sıkıltırılmış tepsiyi görebiliyorum.. "Comptine d'un autre ete: la den.." severim bu parçayı o yüzden gözlerim kapalı dinledim.. açtım şimdi gözlerimi ve "La valse d'Amelie Version Orchestra".. gözlem için müthiş bir parça.. mutfak kapısının yanında ince bir duvar onun üstünde de bir saat.. saatin alt kısmında bir camekan var ve içinde iki yok bir tane de yukarda üç tane fotoğraf var.. küçük mü ne küçük bir fotoğraf anlayamadım kim o, babamdır ama.. büyük fotoğraflardan sağdaki benim fotoğrafım.. soldaki bilemedim şimdi.. Kuzenim de olabilir.. odur herhalde ya çünkü onla beni hep benzetirler.. ve tam solumda salonun devamı ama sanki buraya bağlı değilmiş de sonradan gelip bir parçası olmak istemiş gibi bir hali var.. orası yani yan taraf zaten eskiden bir kapıyla ayrıydı sonradan birleştirdiler.. babam hep eskiye ait anılar anlatır.. ve burda soba yanında ders çalıştığı ve ailenin olması gerektiğinden de içli dışlı olduğuna dair olan anıyı sayısız kere anlatmıştır ama benim de hoşuma gider o yüzden her seferinde ilk defa dinliyomuşum gibi tepki veririm, öyle dinlerim.. "A quai" ama dur asıl playlistimi açıcam.. "Randomness" adlı ama işte şuursuzluktan.. adını yoksa başka bir şey koymak isterdim de sonradan değiştirilmiyomuş çok denedim olmuyo.. ya da ben beceremedim.. Randomness, "Shuffle Play".. oo "Nirvana - Dumb".. Burası çok basit gözükse de aslında o kadar da basit değil ya.. insan aklında fotoğrafını çekip irdeledikçe daha derinleştirebiliyo.. sığ olan her şeyi istersen derinleştirebilirsin zaten, bence.. Bu arada bunu yazmaya karar vermeden önce "Siddhartha" yı okuyodum ve 'İkinci Bölüm' e geçtim, şimdi 46. sayfadayım ve gerçekten çok hoşuma gitti.. Siddhartha adında bir genci anlatıyor.. kendini arayış, aydınlanma yolundaki çabaları ve kendini tanımasını anlatıyor ve bunları yaparken de yaşadığı serüvenler.. Buna ne diyelim.. Felsefe.. diyelim.. "La valse d'Amelie" bu listede de geldi karşıma.. 660 şarkı mı ne var.. "U2 - Beatiful Day" geçmek istedim, "Arctic Monkeys - One For The Road" tamam özlemişim kalsın biraz.. Şimdi olay şu.. neden burdayım diye sorarsak.. belki sormayız ama olsun.. geleneksel her yıl düzenlenen "Havan Katliamı Haftası" içindeyiz.. havada hayvan katliamı kokusu var.. hayvan katliamı.. Küçükken amcamın bana zorla kurban kesimini izlettiğini biliyo muydun? hayvan katliamı.. ve ben de 'o' samimiyetsiz akraba ziyaretlerinden birindeyim.. burdakileri çok seviyorum sakın yanlış anlamayın.. tamam burayı o kadar sevmiyo olabilirim ama babaanem, amcam, kuzenler falan filan hepsi çok iyi insanlar.. hepsini severim.. ama anlamadığım konu.. bu insanlar(herkes) bütün yıl boyunca bekliyip bu hafta gelince niye dışarı atar kendini.. bütün sene aklıma gelmeyen insanlar bu hafta mı aklına geliyo.. 'bayram' adı verilen hafta dışında ziyarete gelsene, gitsene.. ziyaret etmen için illa özel bir gün olmasını mı beklemen gerekiyo.. hem böylece evin içine bütün ülkeyi sığdırmaya çalışmayız.. "Dio - Rainbow In The Dark".. ama şu anda yalnızım bu iki katlı ama minik ve şirin olan evde.. boynum ağrıdı yine kafamı yukarı kaldırdım ve o seksi avizeyi gördüm.. taşlı mı taşlı, şaaşaalı mı şaaşaalı.. elmas görünümlü taş parçaları ama plastik herhalde, bilmyiorum belki de camdır.. gidip bakmıcam.. ... ... gidip baktım, elledim cammış.. o zaman işçilik baya iyi yahu.. heh niye yalnızım? 1 yıl evvel biricik dedem öldü ondan evvel de babamın anneannesi.. evdeki 10dan fazla aile üyesi iki gruba bölünüp onların mezarlarının başına 'dua' etmeye gitti.. ben niye gitmedim? benim pek hoşuma gitmiyo öyle mezarlık falan o yüzden.. zaten dua falan da pek bilmem.. ben dedeciğimi burdan da, her yerden de anarım.. unutulur mu hiç.. evde kalıp kitap okumak daha hoş geldi kulağıma o yüzden amcam ve eşiyle kaldık burda.. "Si tu n'etais pas la".. ya öyle işte o yüzden yalnız başımayım.. yaklaşık yarım saat bir saat önce de kahvaltı ettik saat şimdi 14:14.. sanırım evden 11-12 gibi çıkmıştık ya da o saatlerde buraya vardık bilmiyorum.. saat kavramım pek iyi değildir.. zil çaldı.. arabada da uyuduğum için çok bi şry anlamadım ama yol yaklaşık 2 saat.. Heh babaannem, teyzem, annem, babam geldiler.. yani dedemin duaları bitmiş.. hepsi soluk soluğa kalmış nedense.. "Green Day - Wake Me Up When September Ends" ya listenin adından da anlaşıldığı gibi rastgele bir liste.. Uyandır beni 'September' bitince.. Annem geldi yanıma.. saçımal biraz oynadı burdan yazlığa gidelim mi diye sordum.. Off istemeyeceğimi biliyo, eve gitmek istediğimi biliyo ama şansını deniyo işte.. ve şimdi de televizyonun solundaki, bahsetmediğin koltuğa oturdu bana bakıyo, beni izliyo.. hep yapar bunu.. Genziyle yaptığı şu burun çekme gibi olan babasından da ona genetik olarak geçen ama versiyon değiştirmiş sesini yapıyo kulaklıklarımdan duyabiliyorum.. annem genziyle yapıyo.. Dedem boğazıyla "Aha öhö" gibi bi ses çıkarıyo.. Annem babama "sen kilo mu verdin?" devamını yazdığım için dinleyemedim.. annem ve ben babamın kilo vermesini özellikle annemin istediğimiz için annem bu konuya habire gündeme getirir.. babam soldaki salonun devamına gitti uzun koltuğa ooh yerleşti ve yattı, annem de mutfağa gitti.. Artık büyüdüğüm için sormamam gereken ama içimde hala bir yerlerde kendi kendime sorduğun "Ne zaman gitcez?" sorusu yankılanıyo beynimin içinde.. sıkıldım mı? aslında yok ama yani gitsek de pek kötü olmaz.. "Aerosmith - Dream On".. annem babamın karşısına teyzemin yanına oturdu sohbet ediyolar.. he bu arada sok kulağımdaki kulaklığı çıkarmıştım şimdi takıyorum.. "Foo Fighters - Rope".. Neyse bu seans burda biter ben de kitabıma geri dönerim.. he bu arada bu yazıyı telefonumun not defterine yazıyorum.. patır patır.. Hadi şimdi 'Siddhartha'! "Bob Marley & The Wailers - Redemption Song"

"Ama şimdi onun gözleri görünen dünyanın sınırları içinde dolaşıyor, gördüklerini tanımaya, bu dünyadaki yerini bulmaya çalışıyordu."

Aman Nasılsa Kimse 'Duymıcak'..

Her yerde kalabalık.. Dolu dolu kalabalık.. Orda kalabalık burda kalabalık, off! Ayak sesleri gereksizce konuşulan ve sarf edilen sözlerin acı çeken "ben böyle şeyler için harcanacak 'kelime' miydim?!" diyen yakarışları. Biri bana baktı.. Yürürken kollarını etrafta sanki havada bir şey arıyomuşcasına, sanki Oksijeni çekip koparacakmışcasına sallayan şahıs.. etraftan geçenlere bakıp sanki onlara aitmiş buralar gibi davranan, artık kalmayan dedikodularını 'ne üdüğü belirsiz'lerle sürdüren gruplar. 'şap şap' , 'cak cak' sakız çiğneyen ama kimse fark etmiyomuş gibi davranan bir kaç 'yarım gezgin'. Parfümü üstüne bocalayan ama üstüne gidilince de sanki o sıkmamış gibi davrananlar.. Birbirilerine 'hayvani duygularını' paylaşıp vuruş tekmeleyiş gibi eylemlerde bulunanlar.. Birbirinin gözlerinin içine sevgi dolu bakan ama bir türlü bu sevgiyi dile getirip birbirlerine açılamayan onca insan.. Siz nerdesiniz? Gerçekten burda mısınız? Bir daha baktı.. Tam düşünceye dalıyorken bozulmasından nefret ediyorum.. Ve yine gözlemler.. Güzel gözler, güzel saçlar, oo güzel ayakkabılar.. güzel kişilik, kötü kişilik, güzel kişilik, kötü kişilik.. ama kime göre işte? bana göre mi? ben kimim ki gidip sınıflandırıyorum milleti? Kimim ki kişilikleri iyi, kötü diye ayırma hakkına sahip olduğumu düşünüyorum? Aman neyse nasıl olsa burası benim iç dünyam, nasıl olsa kimse duymıcak.. birkaç bağrış sesi, bir tane ağlayış sesi, bir tane kahkaha sesi ,ama ben böyle bir kahkaha görmedim, bir tane de o güzel ses..  kahve kokusu, bayan kokusu, bocalanmış parfüm trafiği.. gözler gözler gözleerrr.. işte en sevdiğim.. kalabalıkta gözlere bakmayı çok severim.. en güzel gözler koyu olanlardır, bence.. mavi göz pek hoşuma gitmez çünkü çok sığ geliyo, yeterince derin değil (kıskaanç).. Siyah simsiyah bir göz ama simsiyah zeytin gibi, kahverengi bir göz sonbaharda dökülen yapraklar gibi, daha açık bir kahverengi ama turuncuya yakın sanki, mavi.. geç.. ela, bak bu güzel baya.. yeşil, idare eder.. şimdi dicen mavi ve yeşil e 'tu kaka' neden elaya merhaba? çünkü elanın farklı bi havası var, ama hayranı değilimdir. Gözler çok acaip ya.. Biliyo muydunuz, dünya üzerindeki hiçbir göz birbiriyle eş değilmiş.. ne kadar hoş, ilginç ve uç fikir bir şey dimi? Benzer ama eş değil.. Nasıl yani o kadar milyon milyar trilyon katrilyon insan arasında kimse mi aynı gözlere sahip değil? çok acaip.. Bir daha baktı.. Kim bu? ve neden bana bakıyo? herkes herkese bakar.. ama bu bana neden öyle bakıyo.. bu bakışı bilirim de bu bakışın benimle bi alakası olmaz, olamaz.. neyse zaten pek de umrumda değildi.. Kulak olduğum bunca saçma konuşma vaktimin bunca boş ve ne yazık ki kaka geçtiğine inanmak içimden gelmiyo.. Oo bir arkadaş grubu.. ama neden herkes birbirine böyle bakıyo.. düşman gibi.. diğer kız diğer çocuğun yanına gidiyo konuşuyo ama diğeri kız da o kıza alevli bakışlar fırlatıyo.. of aman ben de yanımdaki grup gibi oldum, her şeyi eleştirir bir tavıra kondum.. bir dakika zaten başından beri böye yapmıyo muydum? of neyse nasıl olsa kimse duymıcak.. Bir dakika bana doğru mu geliyo? yok ya başka bi yerdir.. bu koku.. vanilya? vanilya takıntımı bilmiyosunuz tabi ahah.. neyse boşverin.. "Merhaba, neden yalnızsın..".. Hoaydaa.. Salak bir iki dakika düşünmesiyle, "Hiç öyle yalnız takılmayı seviyorum.. Yalnızlık tam bana göre.." falan filan off bu ne abi sen kimsin ki böyle konuşuyosun hem gülesim geldi hem de  ağlayasım.. konuşma bu kadar değil ama rezil olmama yetecek kadar paylaştım bile.. ve gitti.. ama vanilya kokusunu burda bıraktı.. burda, iç dünyamda 'Duygular ve Düşünceler Dükkanı'nda.. Eee nereye varcak bu düşünce? nasıl sonuçlanıcak, kız işi de olmadı.. romantik bir düşünce de değilmiş.. (galiba yine o saçmalamalarımdan biri bu da).. Amaan neyse nasıl olsa kimse duymıcak.. Salvador abi saygılar..






Çoban Yıldızı


10 Eylül 2015 Perşembe

Kara Delik #2

Merhaba sayın seyiren.. bu yazıda sadece 'sana' bir şey anlatacağım. 'Size' değil 'Sana'. Bu yazımda sana 'Kara Delik' hakkında vızıldıycam.. Bu karadelik muhabbeti epeyi bir sürebilir haberin olsun.. bu son değil, yüksek ihtimal.. Hayatımızda kara delikler var, oluşurlar, önümüze çıkarlar, biz fark etmeden bizi içine çeker ve sonra da yok olurlar. Belki de hayatında olmadığını sanıyosundur ama belki de hemen yanındadır veya arkandadır, saklanıyodur belki de..
Kara bir delik. Kara.. hakkaten kara mı acaba yoksa mor mudur? belki de mavidir? belki de renksizdir, göremiyoruzdur, sadece hissediyoruzdur oluştuğunda? belki de hakkaten karadır yani böyle kapkara.. ya da belki de yine saçmalıyorumdur..
Hayatında, sayın okur, hayatında belirli kara deliklerle karşılaşırsın sen de bunun farkındasın sana bir şey fark ettirmeye veya öğretmeye çalışmıyorum sadece söylüyorum belki de adı başkadır senin gezegeninde. Burda sadece dertleşmek, biraz uzay boşluğunda süzülmek istiyorum.
Bir gün, yolda yürürken ayağından yavaşça yukarı doğru şiddetlenen bir çekim kuvveti hissedersin. Yürümek artık çok zor gelir sana, hareket bile etmek istemessin. Sonra bir anda ayakların yerlerinden kesilir ve yükselirsin. Havada asılı kalırsın. Korkarsın çünkü bu normal bir durum değildir 'anormal' bir durumdur. Sen korkarken ve ne yapacağını o korkunla beraber karar veremezken daha da süzülürsün havada.. artık bilmediğin ayrı bir gezegendesin. Kendini yalnız ve dışarda hissedersin. Burası senin gezegenin değil, bu düşünceler, bu duygular, bu hayat, bu bakışlar.. senin değil. Çaresizce etrafına bakınıp çaresiz görünmeye çalışırken aslında çaresiz değilsindir. Elinde bir sürü çaren vardır ama kafanda çaresizsindir ya , çaresiz görünmeye çalışırsın. Çare bulamassın çünkü kendi kafanda çoktan kendini çaresiz kılmışsındır. Ve bir anda bir karanlık çöker, bu her şeyi açıklığa kavuşturur aniden. Çünkü olmasına korktuğun ve olmamasını istediğin şeyler yaşanır. İşte Kara Delik oradadır. İstemediğin hayatı yaşıyosundur belki de. Belki de altından kalkamayacağın bir meteorun altında can çekişiyosundur, eziliyosundur belki de. İşte şu an bir sus, bir dinlen, bir dinle müziği.. evet. müziği, şu anda kafanda çalan müziği.. Şu an burası neresi biliyo musun? Tam merkezi zihninin, tam ortası kalbinin.. Dur dur bak dinle.. duyamıyo musun? o zaman sen gerçekten uzayın boşluğunda bir yerde savunmasız süzülüyosun..
Soğuk değil mi? Uzay soğuktur. Üşümüyo musun? Kafan mı karışık şu sıralar? Karışık dimi.. ee karışık tabi epey bi.. Çıkamıyosun dimi burdan? Korkunç burası.. Yalnız burası.. sessiz burası.. kimseler yok burda yalnızsın dimi, içinde yalnızlığın korkusu var dimi.. sadece taklalar atıp başını döndürüyosun ve olayı biraz daha zorlaştırıyosun.. evet farkındasın, ama artık çok geç diyosun.. Çok geç bunca şey oldu artık içinden çıkamam, bu gezegeni bırakıp istediğim gezegene ulaşamam, yapamam.. ... ...
Bırak. Bıraksana burda nefes almayı, bıraksana buralarda çırpınıp durmayı.. Ne işin var abi burda.. ne yapıyosun ki tek başına.. düşünüyo musun? kara deliğin tam ucunda?
Heh, şimdi gördün dimi.. Tam ayağının ucunda. Kara bir delik. İyi, fark ettin bari bir de fark etmeseydin.. Dikkat et diğerlerine, bitmez bu işkence sen düşündükçe..

Sessiz Ritimler, Notasız Melodiler #3

alt-J (∆)
Hala bilmiyor musun bu grubu? Bak eğer bilmiyosan gerçekten hayal kırıklığına uğrattın beni.. Alt-J abi bu! Tamam tamam çok geç değil birazdan öğreneceksin ne kadan müthiş bir grup olduğunu..
Grubumuz, (bir dakika en sevdiğim gruplar listemde ilk 3 te olduğunu söylemiş miydim? Tamam işte şimdi söylemiş oldum) her neyse.. Grubumuz, 2007 yılında Leeds'de kurulan bir İngiliz grubudur.. Tarzları Indie rock, indie pop, art rock, folktronica olarak kabul edilir. Grup üyeleri; Gwil Sainsbury (gitar/bas), Joe Newman (gitar/lead vokal), Gus Unger-Hamilton (klavye/vokal) ve Thom Green (bateri). Grubumuzun adı Alt-J idir aynı zamanda "∆" bu işaretle yani delta işaretiyle de bilinir, bilimsel olarak "değişiklik" veya "farklılık" kavramlarını belirten bir semboldür. İşaretimiz "∆ " Apple Mac bilgisayarda Alt + J tuşlarıyla oluşturulabiliniyor..(belli klavye düzenlerinde(yaa bak sen şu işe)).. alt-J resmi olarak "Daljit Dhaliwal" veya "Films" isimlerinden birini kullanacakmış fakat sonrasında ismin "Alt-J" olarak değiştirilmesi konusunda zorlamışlar çünkü Amerika'da zaten "The Films" adı altında bir grup varmış. İlk albümleri "An Awesome Wave" Avrupa'da Mayıs 2012'de ve Amerika'da Eylül 2012'de piyasa sürülmüş ve aynı yıl İngiltere'de "British Mercury Prize" ı kazanmış. İkinci albümleri "This Is All Yours" ise 22 Eylül 2014'te piyasa sürülmüş ve direkt olarak İngiltere'de birinci sıraya yerleşmiştir. alt-J'nin canlı yayınlarında grubun basçısı Sainsbury yerine de Cameron Knight geçip gitar, bas ve sampler çalmıştır.
Çok yaratıcı klipleri ve müzikleri, konserlerindeki görsel şölenler ve eşsiz tarzları.. kısaca bu gruba karşı hoşlanmama dürtüleriniz kapalı olacaktır, sevmemezlik yapamassınız :)

En popüler parçası:
Kesinlikle "Breezeblocks" tır gruptan haberi olmayan ve bu şarkıyı bilen sayısızca insan vardır.


Benim Favorilerim:


                                                                 An Awesome Wave
                                                                  This Is All Yours

Ebediye Koşarcasına ve Aşka Tutunurcasına

"Ama belki bir gün
Bir şiirin içinde
Rastlaşırız seninle."

Kalemsiz bir katip gibi
Etten duvar
Örme gözlerine

Sev gözlerinin içinde
Fakat dışarı vurma
Göz pınarların tutunamaz, kaşı koyunca
Kıskançlık alevlenir
Duygular ve Düşünceler Dükkanının vitrininde
Ve kalbin solar 'başkalarının' diline düşerse...

Harcanmasına izin verme bu kalbin,
Boşver insanları,
Sen yaşa o aşkı içinde
Kendi iç dünyanda,
Ve belki de duygularının tam merkezinde
Ebediye koşarcasına ve aşka tutunurcasına...



Dünya Mitolojisi #2

Maori Mitolojisi
Maoriler, Yeni Zelanda'ya (o zaman Aotearoa olarak bilinen) Polinezya'dan ilk defa M.S. 13. yüzyılda geldiler. Zelanda'daki Maori gelenekleri Aborjin Avustralyası'ndan tamamen farklıdır ve kitabın bu bölümünde ele alınmalarının sebebi coğrafi yakınlıklarıdır.

     Maori geleneğinde geniş birçok tanrılı kabile yelpazesi vardır ve bu kabilelerin mitleri doğayla iç içedir. Maoriler'in ataları, Pasifik'i boydan boya dolaşarak Hawaii ve Fiji gibi ücra adalara dahi yerleşen Polinezya, Mikronezya ve Melanezyalılarla aynı soydan gelir. Bu eski göçebe geçmişleri Maorilerin denize saygıyla karışık bir hayranlık beslemelerini sağlamıştır ve onlara ait çoğu mitin seyahat, kayıp ve ayrılık gibi temaları olmasını da açıklar.

Ahşap Oymalar:
Ahşap oyma sanatı Maori geleneğinde önemli bir yere sahiptir ve Maori halkının ve kültürünün adeta kaydını tutmuştur. Bu nedenle mitolojiyle heyecan verici bir geçmişi olması da şaşırtıcı sayılmaz.

Rua-te-pupuke isimli önemli bir şahsın küçük oğlu olan Te Manu denize açıldığı birgün Tangaroa tarafından yakalanır. Rua, umutsuzluk içinde oğlunun peşine düşer. Tangaroa'nın evine varan Rua, evin incelikli ahşap oymalarla kaplı olduğunu görür. Bunların arasında arasında kendi oğlu da sanki bir duvar süsü gibi tavanda asılı durmaktadır. Rua büyük bir öfkeye kapılıp Tangaroa'yı öldürmeye karar verir fakat yaşlı bir kahya olan Hine-matikotai ona eve girip tüm çatlak ve aralıkları, içeri ışık giremeyecek şekilde tıkamasını önerir. Rua eve girdiğinde evde daha da fazla oyma olduğunu fark eder, bunlar evin dışındaki oymaların aksine birbirileriyle konuşur gibi durmaktadır. Rua bu oymalardan yardım ister ve onlar da planı uygulamaya razı gelirler.

"                                                                  Mürrekeple Yazılı                                                               "
 Maori ahşap oymalarının incelikli, özel tasarımları bugün tüm dünyada "kabile" dövmelerde  yaşatılmaktadır.                                                                                                                                    


















<--Rua-te-pupuke


*Daha fazla fotoğraf paylaşmak, bilinmeyen adların da üstüne 'tıklama' yaparak sizi bilgi veren sitelere yönlendirmek isterdim fakat koskocaman internette bildiğiniz gibi sayısızca gereksiz bilgi var ama bunlarla alakalı bir sonuç bile yok.. Birazcık sinirlendim ve bozuldum, azcık.. (En azından Rua-te-pupuke ve Tangaroa'yı buldum, o bile bir şeydir.. artık onlar ne kadar doğru bilemeyeceğiz..)

Kaynak: 
Mark Daniels, Bir Nefeste Dünya Mitolojisi
Resimler:
Rua-te-pupuke
Tangaroa

Bildiğimiz Kelimelerin Bilmediğimiz Kökenleri #2

Silüet
~ Fr silhouette 1. gölgenin dış hatlarını izleyerek yapılan çizim, 2. bir nesnenin gölgesinin dış hatları < Fr à la silhouette kısıtlı bütçeyle yapılan [esk.] < öz Etienne de Silhouette Fransız maliyeci (1709-1767).

Tarihçe (En eski kaynak)

[ TDK, Türkçe Sözlük, 2. Baskı (1955) ]

Kelime Kökeni

Fransızca silhouette "1. gölgenin dış hatlarını izleyerek yapılan çizim, 2. bir nesnenin gölgesinin dış hatları" sözcüğünden alıntıdır. Fransızca sözcük Fransızca à la silhouette "kısıtlı bütçeyle yapılan [esk.]" deyiminden türetilmiştir. Bu sözcük Etienne de Silhouette "Fransız maliyeci (1709-1767)" özel adından türetilmiştir.

*Bu aslında 'biraz' tahmin edilebilir bir taneydi ama bu kelimeyi severim. O yüzden bu sefer de bunu yapim dedim..

Kaynak:
http://www.etimolojiturkce.com/kelime/siluet

Aramızdaki Sinema #2

Le fabuleux destin d'Amélie Poulain (2001) [Amelie]

Vee beklediğim anlardan biri geldi! İzlediniz mi veya bu film hakkında bir haberiniz var mı bilemem ama benim için çok değerli ve önemli bir filmdir. Hayatımızda bazı zorlu dönemler geçirebiliriz.. Ve bu 'zorlu dönemler' de belki bazı şeyler moralimizi yerine getirebilir veya kendimize çeki düzen vermemizi sağlayabilir. Bu film benim için o kadar önemli ve o kadar anlamı olan bir filmdir. İşte o 'zorlu dönemler' de hep yanımızdaydı ve bu filmi sayısız kere izlemişizdir. Şimdi böyle dedim diye de film hakkında değişik bir profil oluşmuş olabilir aklınızda ama kesinlikle bunlarla pek alakası olmayan bir film. Aslen Comedy, Romance olarak geçer bizim 'Romantik Komedi' anlayışımıza pek benzemez. Absürt ve eğlenceli, dopdolu bir filmdir. Yönetmenimiz: Jean-Pierre Jeunet bana sorarsanız seneler boyunca akıllarda kalacak, kült diyeceğimiz bir film yapmıştır. Kült demek kimine göre iyidir kimine göre kötüdür, ben bu konuda nötrüm. Oyuncularımız arasında: Şirin yüzlü tatlı oyuncumuz Audrey Tautou, erkek jönümüz Mathieu Kassovitz ve tabi unutmamak gerek, çırak rolünde müthiş bir iş çıkarmış Jamel Debbouze baş sıradadırlar.. Film müzikleri efsanedir, Yann Tiersen(şş adamın kendi sitesi bile var!) adında saygıdeğer bir müzisyen kardeşimiz, ağabeyimiz, üstadımız müthiş bir albüm de çıkarmıştır aynı zamanda.. Hatta dur şimdi onu da eklicem alta bir dakika..

Yann Tiersen - Amelie from Montmartre (Bande originale du film)
 *Kapağıyla aynı ama üstte Yann Tiersen yazıyo dikkatinizi çekerim! 
(Music By Yann Tiersen)


|O zaman seni bu albümle baş başa bırakıyorum..|

IMDb {9/10}
Çürük Domates
Patates

Kara Delik

Kara bir delik var. Seni kendine çekmeye çalışıyo. İlk önce ellerinin sonra ayaklarının kontrolünü kaybediyosun ve bi anda havada asılı kalıyosun. Korkuyosun ne yapacağını bilmiyosun.. Dönmeye başlıyosun. Sen de o karadeliğin döngüsünün içindesin artık. Döndürüyo da döndürüyo başın ağrıyo artık çıldırıyosun. Bu durumda bağırmak ve yakınmak bir işe yaramaz, bunu öğreniyosun. Şöyle olmalı, "Karadelik beni mi çekiyo? Oo tamam ben de nasıl dönüleceğini öğrenirim o zaman, uyum sağlarım". İnancını asla kaybetme. Hele karadeliği kendine hiç çekme.. veya affalayarak karadeliğe doğru dönme.. Her şekilde kapılcaksın döngüye, sadece o döngüye yani karşılaştığın o zorluğa uyum sağla. Hiçbir zaman arkanı dönme ve teslim olma o 'karadeliğe'.


9 Eylül 2015 Çarşamba

Closer


Sessiz Ritimler, Notasız Melodiler #2

Cake
Grup Sacramentolu bir alternatif rock grubudur. Şarkıcı John McCrea, trompetçi Vince DiFiore, gitarist Xan McCurdy, basçı Gabe Nelson ve baterist Paulo Baldi'den oluşan grup, McCrea'nın iğneleyici sözleri, ruhsuz sesi, DiFiore'nın trompet kısımları ve country,Mariachi, rock, funk, İran halk müziği ve hip hop'u kapsayan çeşitli etkilenimleri ile ün kazanmıştır .

En popüler parçası:
Fashion Nugget albümünden "The Distance" dır.


Benim favorilerim (Top 3):
1. Prolonging the Magic albümünden "Never There"
2. Fashion Nugget albümünden "The Distance"
3. Showroom of Compassion albümünden "Long Time"



Not:
Değişik tarzları, ilginç klipleri ve komik ve fazlasıyla iğneleyen sözleriyle benim zihin-müzik arşivimde ayrı bir köşeye sahipler. Gerçekten değişik bir tarzları var, siz de dinleyince anlayacaksınız..


Kaynak:
https://en.wikipedia.org/wiki/Cake_(band)
http://www.cakemusic.com/
http://www.cakemusic.com/music.html --> Albümlerine bu siteden bakabilirsiniz
www.pinterest.com
www.rollingstone.com

Kendi Dünyamı Bulma Ümidiyle

Sen bakınca hareket eder bulutlar
Anlam kazanır karanlıklar
'Karanlık' dediğimiz karanlıklar
Daha hiç karanlık olamamış olanlar
Paramparçadır onlar
Yalnızlıktan oluşan korkular

Bense sadece düşüncelerin gölgesinde kaybolan bir kaşifim..
Daha hiç kendi dünyamda yaşayamadım
Daha hiç hissedemedim
Daha hiç ağlayamadım
Daha hiç kızamadım, bağıramadım
Daha hiç sevemedim, sevilmedim
Daha hiç kendi 'Düşünceler'imi düşünemedim 
Daha hiç düşemedim ki kalkayım
Daha hiç kendi dünyamda yaşayamadım
Bugün kendi dünyamda ilk nefesimi alıyorum ve son nefesimin de burada olmasını istiyorum 
Eğer bir gün bir 'kara bir deliğe' kapılıp da çıkarsam buradan Lütfen saklamayın, daha şimdi kavuştuğum anahtarımı.. çıkıp gitmeme, burayı yalnız bırakmama izin vermeyin, kabul etmeyin.. gitmemi isteseniz de.. etmeyin..

Daha şimdi aldım teknemi
Hazırlandım yelken yapıcam bir tane,olduğu kadar artık napalım,
Batarım belki de ama yine de yüzücem, belki yaşarım 'eski' olmuş olacak teknemin parçalarının üstünde
Ellerimle çırpınır ittiririm kendimi çaresizce belki bir gün bi kara parçası bulma hevesiyle..
Belki de koca okyanusta bir ben varımdır,
Belki de burda yalnızımdır..
Belki de, sen varsındır? olamaz mısın? Belki de hepimiz burdayızdır?
Belki de sadece o klasik saçmalamalarımdan biridir bu..
YA DA belki de sadece kendimi çaresizce ittirmeye, umutlarım tükenince de nefes almaya zorlarım.. 
Kim bilir? Her zaman kötü bi 'senaryo' vardır sonuçta dimi? Dimi?
Yoksa yok mudur..? Olsun, ne olursa olsun yine de açılcam kendi yapacağım teknemle yeni denizlere
Çünkü bu denizler kayboldu, çok tuzlu, koca bi kargaşa artık
İstediğim dünyanın dışına çıktı,
O kadar karışmış ki artık burası,
Ayrılıp bırakamıyorum,
İstesem de değiştiremiyorum burayı
Açılıyorum 'yeni denizlere', el yapımı teknem ve yelkenimle 'Kendi Dünyamı Bulma Ümidiyle'..



8 Eylül 2015 Salı

Ulu Mut Destanı (U-mutlular Diyarı)

Yaşlı bir insan varmış
Adını Ulu Mut diye anarlarmış
Ak sakalları
Durmayan düşünür bakışları
İnsanların kanatlarla doğduğunu anlatırmış
Biz kullanmadıkça dökülmüşler
Körelmiş özgür düşünceler
Yosunlaşmış fikirler
Artık uçamazlarmış

Umutlar tükenirken
Bir ses gelmiş
Taa derinden
Ve yükselmiş birden
Seslenmiş o mutsuzlara, u-mutsuzlara
Ulaşmış içlerindeki yıldızlara
Parlatmış her birini avucunun içine alıp ısıttıkça
Kontroldelermiş artık bu düşünceler
Ve artık düşüncesiz değillermiş düşünceler

Evvel zaman sonrasınd da umutlar gitmişler ait oldukları Düşzamanı'na ..
U-mutlu olmuşlar ondan sonra
Sönmemiş ışıkları biz ağlamadıkça
İzlemişler bizi Duygular ve Düşünceler Diyarında..

Where Is My Mind


Sessiz Ritimler, Notasız Melodiler #1

Müzik benim hayatım dicem şimdi ama çok klişe kaçıcak. Ama diyecek bir şey de bulamadım bulmaya uğraşmak istemedim de o yüzden dedim say. Bu bölümde de giriş yazısı yazma ihtiyacı duydum çünkü serinin ilk bölümü.. Bu bölümde kendimce çok beğendiğim, etkilendiğim ve benim için anlamı olan şarkıları, albümleri paylaşacağım(arada kurallara uygun yazabiliyorum!). Bugün klasiklerimden başlamak yerine daha bu sabah keşfettiğim bir grubu paylaşmak istiyorum.. Şahsen tarzları çok hoşuma gitti.. Aslında bu grubu 'Young Folks' parçasıyla tanıyosunu ama devamı? İşte o boşluğu şimdi doldurabilirsiniz :)

Günün Grubu:

Peter Bjorn and John

Grup İsveçli bir Indie Pop grubudur. Grup, adını üyelerinden almıştır: Peter Morén (vokal, gitar ve armonika), Björn Yttling (bas gitar, klavye, vokal) ve John Eriksson, Hortlax Cobra olarak solo çalışmalarından bilinir (bateri, perküsyon, vokal). Yttling'i aynı zamanda grubun ilk dört albümünde prodüktör olarak da görebiliriz. Grup 1999 kurulmuştur ve hala da kariyerine devam ediyor.
En bilindik parçaları ve 2006 UK00 Singles Chart'ta top 20 hit e giren "Young Folks" dur. Bilmeyen yoktur herhalde, adı tanıdık gelmediyse dinlediğinizde kesinlikle şarkıya bir yakınlık hissedeceksinizdir. Bu parçayı The Concretes (aynı zamanda bu da bir İsveçli gruptur)adlı grubun üyesi olan Victoria Bergsman ile seslendirmişlerdir. Ve aynı zamanda da futbol oyunu olan FIFA08'de de kullanılmıştır. The Lips adlı oyunda, Bandslam adlı filmde okul projesi olarak, Gossip Girl dizisinin Pilot bölümünde ve İngiliz televizyonlarında Homebase Store'un tema müziği olarak da kullanılmıştır. Aynı zamanda NME'de Hot Chip'in "Over and Over" parçasını geçerek 2006 en iyi ikinci parçası olmuştur. Ve son olarak Avustralya'da Triple J'de 2006'nın 'Hot 200' listesinde 16. olarak oylanmıştır.

"Young Folks" Şarkı Sözleri (sitesi için sola tıkla)

If I told you things I did before, told you how I used to be
Would you go along with someone like me
If you knew my story word for word, had all of my history
Would you go along with someone like me

I did before and had my share, it didn't lead nowhere
I would go along with someone like you
It doesn't matter what you did, who you were hanging with
We could stick around and see this night through

And we don't care about the young folks
Talking 'bout the young style
And we don't care about the old folks
Talking 'bout the old style too 

[Devamı için tıkla, uzun çünkü..]

Benim favorilerim ise:
Writer's Black albümünden tabiki "Young Folks"
Gimme Some albümünden "Second Chance" , "Amsterdam" , "Nothing To Worry About" , "Eyes" , "Black Blook"



Kaynaklar:
https://en.wikipedia.org/wiki/Peter_Bjorn_and_John
http://www.peterbjornandjohn.com/
www.musicglue.com
pitchfork.com
www.americansongwriter.com

Dünya Mitolojisi #1

Bu serinin de ilk bölümü olduğu için açıklama yapma ihtiyacı hissediyorum.. Ben mitolojiye bayılırım. Öyle pek bilgim yoktur ama okuduğumda hayran kalarak okurum ve okurken bana çok güzel, büyüleyici, değişik gelen şeyleri sizle paylaşacağım. Birkaç ay önce aldığım ve bayılarak okuduğum bir kitaptan da alıntılar yapacağım istersen herhangi bir marketten ad vermeyeyim şindi ne olur ne olmaz alabilirsin. Mark Daniels, Bir Nefeste Dünya Mitolojisi.. Dünya mitolojisini gayet basit ve keyifli bir şekilde anlatmış okuması hem sıkmıyor hem ihtiyacınız olduğu kadar da bilgi edinebiliyorsunuz. Kabile veya uygarlıkların bilgileri fazla olduğundan vermeyebilirim. Bu bölümde sizi sıkıcı bilgiyle sıkmayıp ilginç mit ve mitolojilerle buluşturmak istiyorum.

Avustralayalı Aborjinlerin Mitolojisi
Düşzamanı:

Avustralya Aborjin mitolojisi üç temel şeye gönderme yapar: insan, toprak ve kutsal alan. Dünyanın yaratılışı sırasında, yani insan hayatı ortaya çıkmadan evvel, Düşzamanı adı verilen bir dönem yaşanmıştır. Avustralyalı Abrojinler, insanların yaratılıştan sonra aynı anda hem fiziksel dünyada hem de Düşzamanı'nda yaşadığına inanıyordu. Buna göre hayatta ve ölümde, her birimizin bir parçası sonsuz Düşzamanı'nda varlığını sürdürürdü. Etraflarında olan bitenleri daha iyi anlamak ve onlar üzerinde bir etki yaratabilmek için kabileler herhangi bir insanın, hayvanın, nesnenin ya da anlama konusunda yardıma ihtiyaç duydukları herhangi bir şeyin Düşzamanı'nda ete kemiğe bürünmesi için şarkı söyleyip dua ederlerdi. Örneğin, gerçek hayatta karşılaştıkları timsahları kontrol edebilmede yardımcı olması için Düşzamanı'ndaki timsahtan medet umarlardı.

           Düşzamanı efsaneleri, verdikleri dersleri hikaye anlatıcısının hayatına aktardıkları için nedensellik ilişkilerini açıklayan mitler ve ahlaki dersler olarak kullanılır ve böylece Aborjin kültürünün önemli bir parçası olmaya devam ederler. Büyük bir toprak parçası söz konusu olduğundan, Düşzamanı mitlerinin bir kabileden diğerine farklılık göstermesi anlaşılabilir bir durumdur. Böylece bu farklı mitler kabilelerin kimliklerinin bir parçası haline gelir.

*Buldum yine uzaylı bir resim..


Bildiğimiz Kelimelerin Bilmediğimiz Kökenleri #1

Bu değişik bir bölüm olacak aslında.. Ben bir yere gittiğimde ve terk edilmiş veya artık kullanılmayan bir yer gördüğümde hemen aklıma "Acaba zamanında burada napıyolardı?" , "En son acaba ne zaman kullanıldı?" , "Nasıl eskidi acaba.." , "Ne zaman yapıldı ve ne tür insanlar geçip gitti buralardan.." bu gibi sorular sorarım hemen kendi kendime. Bir film karesi gibi oraya biraz bakıp kendi kafamda orada önceden yaşananları canlandırmaya çalışırım, hayaller kurarım, hatta etrafta birileri varsa bu değişik sorularla kafasını ütüler, hiçbir bilgi alamadan oradan uzaklaşırım.. Değişik davranışlarım ve belki de takıntılarım var umarım seni rahatsız etmem. Belki de "Neden rahatsız etsin ki dedin şimdi ama emin ol bazen o kadar değişik şeyler söyleyip sorabiliyor ki insanlar bana *aklın şaşar. (*bunu çok kullanıyorum şu sıralar) Her neyse şu ana kadar yazdıklarım konumuzla biraz alakalı belki de hiç alakalı değil. Baştan alıyorum, bu bölümde günlük hayatta kullandığımız ve kullanırken "Ulan acaba bu kelime nereden geliyo, nasıl bulundu?" sorusunu kendi kendimize sormamızı sağlayan kelimeleri konu edineceğim. Eminim kendi kendine böyle sorular sormuyosundur biraz da delilik galiba ama soruyosan da ne mutlu bana aramıza hoşgeldin!

MERHABA

~ Ar marḥabā مرحبا [zrf.] "ferahlıkla" (karşılama sözü) < Ar raḥab رحب [#rḥb msd.] ferah ve geniş olma

Tarihçe (En eski kaynak):

[ Mukaddimetü'l-Edeb (1300 yılından önce) : marhaban bike tédi, marhaba kıldı aŋa, geŋlik bolsın saŋa tédi ]

Kelime Kökeni:

Arapça marḥabā مرحبا "'ferahlıkla' (karşılama sözü)" fiilinden alıntıdır. Arapça fiil Arapça rḥbkökünden gelen raḥab رحب "ferah ve geniş olma" sözcüğünün zarfıdır.

Kaynaklar:

Umrumda Değilsin

Umrumda değilsin
Kimse kimsenin umrunda değil aslında
Hepimiz yalnız görünmeyen ama yalnız olan maskeleriz
Tepeden bakınca,
Sadece, Tek Bir Bakışta...

Kapalı kutular var etrafta
Birden fazla maske var o kutularda
Her gün farklı bir silüet, farklı bir kişilik, farklı bir yalan
Ey, diz çök maskesiz insan
İkna et kendini çünkü yalnızsın şu an...
Maske edin kendine ya da, sen seç..
Maskesiz bir hiçsin her an...


Aramızdaki Sinema #1

Filmlere gerçekten kafayı bozmuş bulunmaktayım.. Şimdi yaz bitti iş güç falan artık o kadar izleyemiyorum ama delicesine izliyodum bir aralar. Hala çok seviyorum hala delicesine izliyorum hatta sevgili Karatay gibi bir öneride de bulunabilir "Her gün 1 film!". Mümkün olduğunca bu zihniyetten çıkmamaya çalışıyorum. Her gün sizlerle 1 tane film paylaşıcam ve o film hakkında yorumlarımı beğenirsiniz beğenmezsiniz, katılırsınız katılmassınız paylaşıcam.. Sonuçta özgür bir ülkede yaşıyoruz dimi?

08.09.2015 Salı

Günün Filmi: Pulp Fiction (1994) [Türkçe Çevirisi: Ucuz Roman]

Eveet sayın seyiren ve okur bu seriye nasıl başlim diye düşünüyordum ki başlangıç olarak bu filmden daha müthiş bir film düşünemedim. Pulp Fiction, zamanında izleyenlerin bildiği adıyla "Ucuz Roman" benim favori filmlerimdendir. Tek kelimeyle 'müthiş' bir filmdir. Muazzam bir şekilde kurgulanmış, bolcana ünlü aktris ve aktör kullanmaktan kaçılmamış bir film. Birde fazla izlediğime eminim ve her izlediğimde sanki ilk defa izliyomuşum hissine kapılırım. Yönetmen koltuğunda Quentin Tarantino efendi ve oyuncu kadrosunda da: Uma Thurman, John Travolta, Bruce Willis, Samuel L. Jackson ve daha bir sürü birbirinden yetenekli oyuncularıyla izleyeni büyüleyen bir film bence. Herkesin dediği gibi "Bu filmi ya çok seversin ya da nefret edersin." Akılda kalan replikleriyle, efsane sahneleriyle artık 'kült' olmuş bir filmdir kesinlikle tavsiye ederim, özellikle bir film manyağı, delisi veya filmkolik isen ve hala bu filmi izlememişsen öncelikler listende ilk 3 e bu filmi koymalısın, söylemedi deme! Aynı zamanda bir IMDb hesabım da vardır ve izleyip de çok etkilendiğim filmlere bir tek 10 üzerinden 9 veririm ve bu kesinlikle sayılı 9 larımdan biridir! İzlemediysen ayıp etmişsin demektir o yüzden ya izleme listende üst sıralara koy ya da zamanın varsa şimdi hemen izle..!
IMDb {9/10}
Çürük Domates
Patates

Bir Merhaba Diyelim..

Merhaba, sevgili daha hiç var olmayan (var olmayan, varolmayan.. nasıl yazılıyodu acaba.. bi dakika... Google efendiye sordum doğrusu "Var olmak" olarak buldum fakat pek de güvenemedim çünkü yarısı "varolmak" diğer yarısı da "var olmak" olduğunu yazmış.. Bu gidiş iyi değil). Evet, değişik bi merhaba oldu ama ben "merhaba" yı da "hoşçakal" ı da pek beceremem zaten. Beni severseniz sizin bi yakınınız olurum sevmesseniz sadece insanların hemcinslerine (buna da bakıyorum hemen... "hemcins".) takmakta çok zevk aldığı 'garip' , 'değişik' belki de 'anormal' ,ama sanmıyorum o kadar da değil ya, adları takıp sıradaki bloga veya planınızdaki sitenize yönelebilirsiniz zaten buraya da bilerek geldiğinizi düşünmüyorum kesinlikle şans eseridir :) Açıkçası bu blog ne bir kimseye ne de bir amaca yönelik olarak açılmadı. Bendeniz (Google? "doğrudur") açtım fakat neden açtım? Bu blogu açtım çünkü şu sıralar kafam çok karışık aklımda çok düşünce var falan filan her zamanki aynı zımbırtılar.. Müzikle ilgilenirim; elektro (elektro dedik diye metalci sanmayın alakam yok ama şimdi böyle dedim diye de metalcilerin nefretini toplamim kesinlikle saygı duyarım), ukulele, klasik ve akustik gitarlara sahibim.. Şarkı sözü yazarım bazen beste yaparım ve şiir ve  denemeler de yazarım ki bu blogun amacı da genel olarak bu galiba (bir amaç belirlememiştim aslında ama galiba bu yönde düşüncelerim). Telefonumun not bölümünü çok kullanırım bir yere giderim aklıma bir şeyler gelir hemen yazarım veya bir yere giderim aklıma melodisiyle beraber bir takım şarkı sözü gelir gerizekalı gibi açıp vidyo kaydına alırım (ben bile o kayıtları dinlerken acaip hissediyorum artık siz düşünün). Belki de buraya kadar gelemediniz bile çünkü yazı yani sonuçta okunmaz bakılır ama buraya kadar dişinizi sıkıp geldiyseniz teşekkür ederim daha da uzatmamaya çalışcam. Sizle gayet yakın olabiliriz aslında ben içten olma taraftarıyımdır siz de beni aklınızda yarattığınız o kocaman dünyada bir dost bellerseniz bence bu iş yürür (baş parmak havada diğer parmaklar kapalı işareti). Kısaca böyle ya. Yani ben sizlerle aklımda durmak istemeyen düşünce ve duyguları paylaşacağım(uu yüzyılda bir imla kurallarına uydum) ve siz de umarım beğenirsiniz. Aklıma geldikçe yazıcam.. Becerebilirsem deneme, şiir, hikaye gibi gibi döner gider. Aynı zamanda uzay, üçgenler ve filmler konusunda da takıntılarım vardır o yüzden sizlerle hem güzel fotoğraf veya resimler paylaşmak hem de bir tane ayrıyetten bir 'Sinema Bölümü' düşüncesindeyim. Of ben böyle çok uzatıyorum çok yazıyorum umarım sıkılmamışsındır sayın okur ve umarım burda kalırsın. Ya da ben bu blogu tek başıma da götürürüm çünkü yazmadan başka türlü kafam rahat edemiyo, böyle çok rahatlıyorum :) Uzattım diyip daha da uzatıyorum, biliyorum.. Özür dilerim hadi görüşürüz (∆)