31 Ekim 2015 Cumartesi

Aramızdaki Sinema #7

The Green Mile (1999) [Yeşil Yol dediğimiz]

"John Coffey bir katil değil, o bir melek.." Eğer izlemiş iseniz veya izlerseniz John Coffey ismini unutsanız da, ne zaman bu filmin konusu açılırsa "Hani siyahi, dev gibi bir adam vardı böyle milleti iyileştirip sonra ağzından sinek gibi şeyler çıkarıyordu..." muhabbetine girersiniz. Buna da kült diyoruz. Kültler bitene kadar bu 'kült' kelimesinden kurtuluş yok sanırım. Forrest Gump yazımda madem sözü geçti unutmadan bunu da arşivimize ekleyeyim dedim. Benim yine çok beğendiğim filmlerden biridir. Unutulmaz sahneleri ve karakterleri vardır. Karakterleri değil de 'karakteri'.. galiba.. Bir hapiste geçen geçer ve Tom Hanks bu hapsin sanırsam ki özel bir bölümünün gardiyanlığını yapıyor. Öyle pek de anlatılacak bir film değil, kesinlikle pişman olmassınız, iyi seyirler..

IMDb {8/10}
Çürük Domates
Patates
**Arka arkaya film serisinden çok koydum biliyorum, ama bu akşamı da 'film akşamı' olarak sayalım, sevelim.. Tamam bu kadar yeter, bugünlük bu sondu..**

Love Her Madly


Aramızdaki Sinema #6

Forrest Gump (1994)

"Run Forrest, run..." cümlesinin geçtiği filmdir. Diğer insanlardan farklı olan ve epeyi bir saf kalpli olan Forrest'ın şanslarla dolu ve heyecanlı hayat serüvenini anlatıyor bu film. Farkındaysan 'Aptal' demedim "Diğer insanlardan farklı olan..." dedim çünkü kendisine aptal denilmesini hiç sevmiyor. Tom Hanks'in en iyi filmi diyeceğim.. Kendi film dünyamda Tom Hanks'in oyunculuk ve film açısından 'Green Mile' ile 'Forrest Gump' arasında giderim.. İkisini de çok severim ama sanki bu filmde oyunculuğunu daha çok konuşturuyor. Eğlenceli, istemeseniz de yüzünüzde bir tebessüm bırakacak bir film. 6 Oscar az değil, bu da kült olarak sayılıyor. Pişman asla olmassınız izleyin.. Geçen bir daha izlerken filmde "The Doors - Love Her Madly" çaldığını duyunca daha da içim ısındı filme, iyi seyirler..

IMDb {8/10}
Çürük Domates
Patates

Iris

*'City of Angels' sahneleri geçiyor bu arada.. Beni dinleyip izlediyseniz veya önceden izlemiş iseniz anlamışsınızdır.. Ya da ikisi de değilse ve beni de dinlemediysen, bir dahakine göndermelerden, atıflardan geri kalmassın.. Çok da iyi tehdit savururum.. ha! (Tehdit sayılıyorsa tabi)

Aramızdaki Sinema #5

One Flew Over the Cuckoo's Nest (1975) [Guguk Kuşu dediğimiz]

Hallice zeki bir adamın yaptığı zırvalıklardan sonra kurtulma yolu olarak gördüğü akıl hastanesine, kafadan tırlatmış rolü yaparak girmesiyle başlıyor film. "Jack Nicholson'ın Jack Nicholson olduğu filmdir bu ağabey ya!" dedikleri bir filmdir. Kült mekanizmasında yerini alan ve izledikten sonra akılda kalan bir film olarak tarihe adını yazmıştır. Fakat, orijinal adını orada burada söylemeye çalışınca bir türlü tam adını hatırlayamayıp baştan atmaya başlayarak en sonunda "Guguk Kuşu işte ağabey, Jack Nicholson'ın Jack Nicholson olduğu film nasıl bilmessin?" cümlesiyle film sohbetinin o bölümünü bitirdiğiniz filmdir. Sahşen ben beğenirim bu filmi ve karakterler olsun, kıt düşündüğünüz bir konuyu renklendiren bir film olsun izlenilmesi gerektiğini düşündüğüm filmler arasındadır. İzledikten sonra Kızılderililere olan bakış açınız iyi yönden değişebilir ve iri aradamlardan biraz korkmaya başlayabilirsiniz, iyi seyirler..

IMDb {8/10}
Çürük Domates
Patates

                                                       

Guguk Kuşu

Geldim, buradayım,
Ama sen yoksun..

Guguklu saate bakıyorum,
Her saat başı boynu bükük kuşun...
Titriyor ahşaptan bedeni,
Diken diken olmuş tahta tüyleri,
Seni arıyor gözleri,
Ama sen yoksun..

Görünmez bastonum ve ben emekliyoruz ufuk çizgisine doğru,
Ve tutmaya çalışıyoruz yakamozu,
Güneşten kopan bir kıvılcım ordusu,
Seni arıyor gözleri,
Ama sen yoksun..

28 Ekim 2015 Çarşamba

Aramızdaki Sinema #4

City of Angels (1998) ["Melekler Şehri" dediğimiz]

Başta babamın bir klasiği olan sonradan da benim çok hoşuma giden filmlerden biridir. Film öyle çok çok iyi olmasa da felsefesi ve sahip olduğu fikir benim hoşuma gidiyor. Babamın teorisi ve bu filmden sonra ben kendimi gayet iyi ve yeni bir şeylerin farkına varmış hissetmiştim. Umarım sen de beğenirsin..
Baş rolleri Nicolas Cage ve Meg Ryan'ın paylaştığı adı üstünde melekleri konu alan bir filmdir. Meleklerin bilmediğimiz ritüelleri ve yaşantıları.. Biz nefesimizi alırken onlar nerede acaba? sorusuna aklımıza gelebilecek birkaç cevabın kurgu haline getirilmiş bir sinema yorumudur. Bu kadar övmemden sonra beğenmemeniz olası çünkü anlaşılan oysa ki izleyenlerin çoğu hiç benim ve babam kadar etkilenmemiş.. IMDb'de 6,7 puan ve 54 Metascore.. Yani filmi bilmesem ve gezinirken karşıma çıksa merak edip yüzüne bile bakmam ama tavsiye de edeceğim şimdi..
IMDb {8/10}
Çürük Domates
Patates
*Bu arada bunu da not olarak düşeyim, çürük domatese yazımdan önce hiç bakmamıştım.. Dedim ya izleyenlerin çoğu görünüşe bakılırsa beğenmiyor falan diye.. çürük domates onu yalanlıyor %82 oranında beğenilmiş.. Hadi iyi seyirler :)

ELIF {A-Leaf}

Sonbahar geldi ve yapraklar kahverengi.. Koptu dallarından yaprakların, o hayat dolu ağacının. Süzüldüler gökyüzünde ve geçtiler güneşin önüne, gösterdiler kim daha yüce. Bir özelliği vardı bu yaprakların. Dökülmelerine, ağaçtan kopmalarına rağmen yere düşmüyorlardı. Süzüldüler güneşin doğmasından denizin o çarşaf teninin Ay'ı görmesine kadar ve sürdü bu asırlarca. Yapraklar artık bir gövdeye, bir bedene bağlı değil özgür ruhları, özgür ruhun artık. Uyandın bu rüyadan artık..

Babamın bir teorisi vardır.. Hepimizin bir rüyada olduğunu söyler. Diğer dünyada(asıl olan dünyada) bazı şeyleri başaramadığımız ve 'defolu'lar olarak bu dünyaya yollandığımızı söyler. Düşününce defoluyuzdur aslında. Bazı şeyleri öğrenmek ve aşmak için yaşıyoruz bu kısa hayatı. Evet, kısa hayatı.. Bizim için gayet de kısa ve küçük bir dünya olduğunu söyler hep ve bazılarının da bu dünyada öğrenmesi gerekenleri erken öğrendiğini o yüzden erkenden uyandıklarını söyler. Ne güzel, ne ütopik bir düşünce dimi? Ben de babamın bu fikrinin, bu teorisinin her zaman arkasındayım. Şu ana kadar duyduğum en yaratıcı ve ütopik teorilerden biri bu.. İnanması çok kolay ve hayatı da daha kolay kılıyor.

Evet, bu bölüme er ya da geç gelecektik canım arkadaşım, dert kardeşim, kahkaha ortağım ve saçmalama uzmanım. Kahkaha ve bağırma uzmanlığını zaten hala elinde tutuyorsun hiç kimse de geçemeyecek hiç merak etme.. Son birkaç yıl biraz acılarınla olsun zorluklarına olsun geçirmeye çalıştın. Ama ben eminim ki sen hemencecik melek olmak istedin. Sabırsızdın zaten belliydi böyle bir delilik yapacağın. Hatırlıyor musun, Tikin vardı seni dürttüğümde bir çığlık atardın bütün okul bütün dünya sarsılırdı hatta herkes dönüp bize bakardı.. Zaten konuştuğumuz o acaip, iğrenç ve başka kimseyle konuşamayacağım şeyler aramızda kalıyor merak etme.. Beraber hayallerimiz vardı.. "18 olalım Amerika'ya gitcez..", "Hadi artık 18 olalım da gidelim.." Bak oraya gidince şunu yapcaz bunu yapcaz falan filan işte ya.. Senin ardından ne saçmalıklar döndü bir bilsen.. Yarılarak gülerdin.. Yok işte neymiş efenim, bize bunu (sen) niye yapmışsın.. Arkadaş o nasıl cümle hiç anlayamadım.. Bir insan diğer insana böylesine bir kızgınlık yaşar mı.. Yani böyle bir durumda, hiç anlam veremedim ya da bu insanların çoğunun kıtlığından herhalde diyip sinirlendim ama merak etme kimseye püskürmedim belki de ilk defa şu an püskürüyorumdur, o da azıcık.. Sonra sosyal medyayı görecektin.. Seninle alakası olan olmayan sevdiklerin, küstüklerin, o kadar da hoşlaşmadıkların.. Hepsi seni paylaştı.. Beraber oturur gülerdik görseydin.. Dur bir dakika, zaten görüp çoktan gülmüşsündür ki sen.. Baya sinirlerim oynamıştı ilk zamanlar ama şunu da belirtiğim senin de bildiğin gibi ben de bir paylaşımda bulundum bu da ikincim.. Sana bir beste yaptım.. Daha doğrusu başladım ama bu yazıyı yazmaya nasıl bir türlü kendimi hazır hissetmediysem, ona da hiç hazır hissedemedim.. Onun da bir gün zamanı gelecek diye düşünüyorum.. Kafama koydum mu yaparım bilirsin.. Neyse, sınıfta ne azardık ama dimi,. Habire bu kelimeyi kullanırdın, ben de "aa azmak mı o ne biçim kelime len" derdim, gülerdik..
Şimdi açıkça konuşacağım çünkü sinir olursun dönüp dolaştırırsam lafı.. İlk duyduğumda perişan olmuştum kendime kabul ettirememiştim ve inanmamıştım.. Birkaç gün kendimi kapadım eve.. Tamam özür dilerim, aptallıktı.. Sonra ama hatırladıkça hep güldüm be güzelim.. Telafi ettirmişimdir kendimi herhalde.. Umarım kızmıyorsundur bana yukardan.. Ya zaten sen hiç kızarmısın böyle bir şeye işte biliyorsun beni düşünmeden hareket etme, konuşma huyumu, bunu yazıya da son hız, muazzam bir şekilde döküyorum.. Belki de şu an bunu yazarken beni izliyorsun bana uzanıyorsun ama unutma bir tek sen görebiliyorsun.. O yüzden bir şey söylersen de takmamazlık edersem kızma..

Tamam yersiz şakalarım ve cıvımalarım hala var gördüğün gibi.. Annenle de sık sık konuşuyoruz.. Hep iyi mi, sağlığı yerinde, bir derdi var mı, ablan nasıl diye soruyorum.. Babanı soruyorum.. Şu an gayet iyi hiç aklın kalmasın.. Gerçi sen zaten görüyorsundur niye söylüyorsam.. 14 bana biraz erken gelse de senin için gayet yeterliydi herhalde. Uykudan uyandın madem biraz keşfet oraları.. Ben gelince beni bilgilendirirsin.. Bizim dünyamızda benim için daha uzun bir süre var ama işte orada burada yazanlara göre zaman olayları falan var ya hani. Tabi şimdi anlaşılmadı kurduğum cümle.. Aynı değillermiş ya.. İşte burada bir ömür orada 1 saat mi 1 gün müydü.. Öyle teoriler var.. Eğer yanılıyorsam(ki sanmıyorum), öyle şeyler yoksa da depresyondaymışım gibi anlaşılacak alakası yok.. Sana yapacağım en büyük kötülüklerden bir olurdu herhalde..

Seni çok seviyorum can dostum, biricik dert ortağım.. Ne yazsam ne desem sığdıramıyorum satırlara çünkü yetmiyor kelimeler, durduramıyor yazmamı.. Melek, arada göz kırp da anlayalım bizi izlediğini.. Gerçi kırpmasan da biliyorum izlediğini o yüzden zor geliyorsa boşver ben buralarda bir yerde olduğunu biliyorum. 'City of Angels' ve Babam şuurumu açtılar biraz, daha iyiyim, çok daha iyi..

Artık bir melek olduğuna ve her şeyin iyi gittiğine inandığım için klasik laflardan etmeyeceğim.. Huzurlu, mekanlı, cennetli falan filan işte.. Sen kendine iyi baktığına emin ol bize yeter de artar.. Eğer teoriler doğruysa 1 saat sonra en geç yarın görüşürüz..

24 Ekim 2015 Cumartesi

Değişmez ki Duygu ve Düşünce [Czchabalhama]

Duygular ve düşünceler değişse de, görünen yüzeyde,
Değişmez aslı en dipte, en derinde sağlam kalır temelde,
Saklı kalır ağacın kökünde..

Eğer bu duygu ve düşünceleri iyi biliyorsan,
Değişmez fikirlerin küçük hamlelerle..
Eğer tanıyorsan o gezegeni,
Bir hareket yetmez gezegeni karanlığa çekme nedeni bulmana..

Dediğim gibi aldım tahta parçalarımı ve yelkenimi açılıyorum denizlere.. Önceden sanardım ıssız denizler var genelde.. ama o kadar ıssız değilmiş hiçbir deniz, hiçbir deniz birbirinden o kadar farklı değilmiş.. Bu teknem batsa da tutunacağım, paramparça olurken bıraktığı parçalarına.. Eminim tutar bu parçalar beni suyun üstünde.. Umarım demeyeceğim çünkü güvendiğim parçalar bunlar.. Beni gerekirse karaya kadar sürükleyecek, ıssız kalırsam deniz ortasında beni yalnız bırakmayacak parçalar bunlar.. O yüzden teknemin parçaları oldular ve hep yanımdalar..
"Czchabalhama" efsanesini bildin mi?
Bir diyarda ermiş ve büyüleyici bir varlık varmış ve adı 'Czachabalhama'ymış, insanlar ona kısaca 'Czchaba' derlermiş. Ne derdin varsa gider Czchaba'ya başvururmuşsun.. O senin yanında durur ve anahtar gibi çoğu kalbin kapısını açmana yardım edermiş.. Bu diyarlar ve asırlar boyunca taşınmış ve Czchaba'nın şöhreti epeyi bir yayılmış. Dillere destan, her masala her hikayeye konu olmuş.. Duymayan kalmamış. Bir zaman sonra artık herkes biraz da olsa 'Czchaba' ya ihtiyaç duymaya başlamış. Czchaba bir yol gösteren bir felsefe düşüncesi olmuş.
Benim ve Senin,
Eğer bu duygu ve düşünceler içerisinde hissediyorsak 'Czchabalhama' ya ihtiyacımız var. 'Czchaba' olmadan hiçbir şey elde edilmez, hiçbir şey düşmez gökten ayağının ucuna ve hiçbir zaman gerçekten ötmez guguk kuşu sabahları, sen yatağında ama düşünceler başka bir yerde olunca..
Lütfen artık akıtma göz yaşlarını 'Czchaba' eski günleri hatırlayacağız yakında ve özlem gidereceğiz sonunda.. Ve bana eminim çok yardım edeceksin bölümlerden oluşan hikayemin ilk bölümünde.. Sonunda teşekkür edeceğim sana.. Tamam sabırsızlanma yakındır, görüyorum karayı galiba.. Sana ihtiyacım var 'Czchaba' nereye sakladıysam çık artık bu bölüm sürmez böyle, bitmeyecek burda..
**Zorunda değilsin 'Czchabalama' ya insan, istemiyorsan 'Czchabalama'..**



20 Ekim 2015 Salı

Sessiz Ritimler, Notasız Melodiler #4

Kings of Leon(KOL)
En sevdiğim ilk üçe giren Kings of Leon grubu Grammy, NME Award ve Brit Award ödüllerini kazanmış, 2000'de kurulan, Nashville, Tennessee asıllı, ABD kökenli bir rock grubudur. Grup; üç kardeş olan, Caleb Followill (d.14 Ocak 1982) (vokal / ritim gitar), Nathan Followill (d. 26 Haziran 1979) (davul/geri vokal), Jared Followill (d.20 Kasım 1986) (bas gitar/geri vokal) ve kuzenleri Matthew Followill 'den (d.10 Eylül 1984) (gitar / geri vokal) oluşmuştur. Evet, bir aile grubu belki müthiş uyumlarını da bunla açıklayabiliriz..
Grubumuz ilk başta Southern Rock ve Blues tarzlarıyla adımlarını atarlarken sonrasında Alternative Rock ve Garage Rock (arena rock sound) tarzlarına geçiş yapmışlardır. Bir sürü ödüller, başarılar, şan, şöhret falan filan derken geçelim bu kabarık listeyi ve müziklerine gelelim. Grubun 6 albümü var..

Youth And Young Manhood (2003)
Favorilerim: Red Morning Light - California Waiting - Happy Alone - Joe's Head - Spiral Staircase - Molly's Chambers - Genius - Holly Roller Novocaine

Aha Shake Heartbreak (2004)
Favorilerim: Milk - Soft - King of the Rodeo - Slow Night, So Long - Taper Jean Girl  - The Bucket - Razz

Because of the Times (2007)
Favorilerim: Knocked Up - Charmer - Arizona - Black Thumbnail - McFearless

Only by the Night (2008)
Favorilerim: Sex on Fire - Closer - Use Somebody

Come Around Sundown (2010)
Favorilerim: Pyro - Mary - Back Down South - The Immortals - Beach Side - No Money

Mechanical Bull (2013)
Favorierim: Supersoaker - Don't Matter - Comeback Story - On the Chin - Wait For Me



Melancholy Man

                                                                                                                     **Tamam kabul ediyorum..

18 Ekim 2015 Pazar

Youth


O Gün

O gün gelecek mi bir gün
Bu günlerin hatırı, getirecek mi o günleri...

Güneş doğacak mı bir yerden
Yoksa en karanlık sabahımda mı parlayacak

Gelecek mi o gün
O gün dediğin o gün
Getirecek misin o günü
Zamanı hepimizden hızlı çekiştirerek

Selam verecek misin 'Ay Dede' ye
Yoksa o sadece senin için bir 'Dede' mi, 'Ay' yerine
'Ay'lar sonra mı gelecek o gün
Yoksa güneşler sonra mı..

Ya da en kötüsü
İnecek mi o güneş, 'o gün' gelmeden, kalbime
Israr mı edecek o günü getirmemeye
Yoksa sen mi istiyorsun, lafı heceleme..
Hiçbirşeyleştirme!

Uzayımdan Bir Parça #1

Bugün odamda otururken ne kadar da fazla ve gereksiz 'şeylere' sahip olduğumu ve uzun bir süre olanları da atmadığımı fark ettim. Sonra müziğimi açtım ve bir süre teker teker bu cisimlerin bende bıraktığı anıları düşündüm. O kadar fazla var ki.. Düşündüm ve buraya yazmaya karar verdim.

Sonsuzluğun Anahtarı (Bir fikir edinmek istersen bas)
Seneler önce Mısır ülkesine gitmiştim.. Gayet küçük olduğum için çok da bir şey hatırlamıyorum doğrusu fakat piramitleri nasıl unutabilirim.. Piramitleri oluşturan o taşlardan bir tanesinin bile ne kadar devasa olduğunu hatırlıyorum. Bazı piramitlerin dışından belirli bir yere kadar tırmanılabildiğini de hatırladım şimdi. Hatta bir tane özel bir oda vardı sanki. Sayılı insan alıp, çıkarıyorlardı. Böyle yerin dibine kadar merdivenle iniyordunuz ve çok gizemliydi. Beni almadıklarını fakat bir sürelik bi ısrardan sonra ikna ettiğimizi hatırlıyorum. Aşağıya doğru inerken nefes almakta zorlandığımı ve karanlık olduğunu sanıyorum ki pek hoşuma gitmemişti.
Her neyse onun dışında havuzda tanıştığım birkaç arkadaşım ve hediyelik eşya dükkanından (neden bu dükkana öyle derler hiç anlayamadım.. Hediyelik eşya tamam ama kendime alırsam da kendime mi hediye almış oluyorum. Ki ayrıca hediyelik deyince kendime de bir şey alasım gelmiyor, hep birilerine bir şeyler almak istiyor canım..) aldığımız birkaç hediyelik dışında hiçbir şey hatırlamıyorum. O hediyeliklerden biri de oranın yerlilerinin adını 'Sonsuzluğun Anahtarı' koyduğu ve kutsal olarak kabul ettikleri cisim. Üstünde hiyeroglifik şekiller ve tam kafasının üstünde de bir delik.. Anahtarlığıma takarım diye mi acaba.. Bu odanın neresinde diye sorarsan.. Duvarlardan birinin üstündeki mantar panosunda bir raptiyeyle çakılmış duruyor. Raptiye de sarı.



15 Ekim 2015 Perşembe

Bir ' ' Hikayesi Bu

Bir '     ' hikayesi bu, belirsiz yerlerde beliren, eşi olduğu konusunda düşünmeye zorlandığımız fakat eşsiz olan, akarsularda biten suların inadına hala güzelliğinin şiddetini içinde saklayan, mükkemel hakimiyetini insanların yüzünü güldürmek için bozan ve hiç yorulmayan, bıkmayan, usanmayan 'SEN'. Evet, sen.. Başka kim? Ben? O? Biz? Siz? Ya da hiç kimse, belki de sen de değilsin.. Saklı oralarda bir yerde dünyanın yüzeyinde. Birkaç yaprak birkaç dal parçası altında. Belki de şu an ayağının altında. Eğer öyleyse bak haline, böyle bir güzellik gelmiş nereye.. Ne yapmışsın ona böyle.. Yerde hem de ayağının altında daracık bir hücrede.. Böyle mi yapılmalı sevenlere ve meleklere.. Belki de bundan sonra tepende olur düşündükçe..
Bir 'yıldız' hikayesi bu, belirsiz yerlerde beliren ve seni mutlu eden..


Milk


Aramızdaki Sinema #3

"El laberinto del fauno" (2006) [Pan's Labyrinth, Pan'ın Labirenti dediğimiz]


Bir kız ve fantastik bir serüven. Yatak altında ne var? O gözler de ne? Ağacın içi çok yapışkan.. evet izlediysen anladın. İzlemediysen de çok geç değil bir buçuk saatlik bir serüvenden sonra sen de anlayabilirsin. İspanya, savaş dönemleri falan filan ve küçük bir kızın müthiş dünyası ve yaşadığı onca gizemli şey. 3 Oscar'dan bahsediyoruz ve en sevdiğim filmler arasına girebilen bir şaheserden söz ediyoruz. Sizi bilmem, seven harbi sever sevmeyen nefret bile eder. Ama tavsiyem olsun izleyin. Denilecek çok şey yok 8,2 diyor, Pan diyor, Labirent diyor, merak uyandırıyor.. Merak uyandırmasa da şu an "ulan acaba reklam mı yapıyor" sorusu yanıp sönüyor. Hayır tabiki de reklama yer yok burda amma sevdiğim eserleri de övmeden geçmem arkadaşım. İzleyin. İyi seyirler, iyi serüvenler..

IMDb {9/10}
Çürük Domates
Patates

Empati

Yaşarsın hayatını; nefes alarak, gözlemleyerek, kalbini, beynini ve ayaklarını kullanarak. Dimi? Ve yaşarken bir ara mutlusundur o hayattan. Acımasız olabilir insanlar. Acımasız olur insanlar. Acımasızdır insanlar. Onlar bilmese de alabilirler mutluluğunu kafandan. Bilerek alırlar, koyarlar yerine mutsuzluk dediğimiz besini ve beslenir büyürsün güçlenirsin onunla. Bir sürü iyilik yaptıktan sonra yaptığın bir saçma hatayla düşürürler seni yere kalamassın ayakta ve koruyamazsın kendini tekmelerden bir zaman sonra. Ve olmadığın halde oldururlar seni 'pislik çukurunda'. Kendini öyle rezil öyle kötü ve pis hissedersin ki en kötü insan yaparlar seni bakışlarıyla ve mağdurdur onlar, her zaman. Evet, belki de nefret edersin kendinden.
Ben etmem kendimden nefret falan..
Şimdi, tek isteğim ve düşüncem, bir kere olsun 'empati' denilen şeyi deneyin. Ya ne olursa olsun karşınızdaki nefret bir şey yapmamışsa kendinizi onun yerine koyun. Ama gerçekten düşünün sinirin ve öfkenin size verdiği hararetle düşünüp de yaptığı şeyi nefret haline getirmeyin. Hayır ama lafın gelişi değil, gerçekten.
Ne yapabilirim ki.. Ne gelebilir ki elimden.. Birkaç konuşmadan, birkaç özürden sonra.. NE gelebilir ki elimden? Kendini bir benim yerime koy bu kadar hatanın içinde yukarıya yüzüp boğulmamak için boğuşurken, sen söyle, ne yapabilirim ki ben? Sen olsan bu durumda ne yapardı acaba? Ne gelirdi elinden, yaşasaydın benim gözümden? Bir hatamı çözememişken başka yenileri gelirken nasıl çırpınabilirim ki ben... Bırak, izin ver.. Bari sen yardım et biraz. Yücelik sadece bağırmak çağırmak ya da karşı çıkıp kızmak değildir.. Yüceliğini göster bu sefer sen çöz durumu, herkes gibi bana bırakma.. Eğer bunu becerirsen, asıl yüce olan sensin o andan itibaren ve ben olacağım güçsüzleşen..

Yapma, biraz koy kendini benim yerime ve gözlerimden bakmaya çalış düşüncelerime..


9 Ekim 2015 Cuma

Yağmur Adam Ağlayınca

Mutsuzluk kadar güzel,
Mutluluk kadar çirkin olan göz yaşlarında,
Ve boynu kırık sokak lambasının altındaki "Yağmur Adam" da..

Gidip duramazsın istediğin yağmur bulutunun altında,
Hareketsiz kalırsın olaylar zincirinin ortasında,
Ve susarsın..
Susarsın, yağmurun altında..


Sen dağıtırsın,
Su toplar arkandan..

Islanmak istersin kuru kalırsın,
Kuru kalmak isteyince ıslanırsın,
Yağmur altında ağlayınca..

Ağlayınca,
Senin dünyanda,
Fırtınalar kopar,
Yağmurlar yağar..
Ağlayınca,
'O'nun dünyasında,
Yeraltında kalır bu yağmurlar,
Yeraltında oluşur damlalar..

Ama kuru kalmaz pınarlar,
Şu uzun zamandır kayıp olan pınarlar..

Bırakıyorum artık yağsın yağmurlar..



Şimdi de 'Sen' mi?

Habire oluşturuyorum 'sizleri'..
Şimdi de 'sen' mi?..

Kelimelerimde, sözlerimde..
Hep varsın bir yerlerde..

Ufacık bir belirmenle,
Susuyor bütün gezegen ve bekliyor,
Ne yapacaksın diye..
Ne diyeceksin,
Belki de bir şey isteyeceksin,
Ya da
Belki de sadece gözlemleyeceksin,
Çevreni..
Etrafındakileri,
Ne olup bittiğini,
Ve istediğinde çekip atacaksın okunu,
İstediğin birine,
Ve senin olacak günün birinde..
Senin için bu kadar kolay işte,
Gözlerinin ucunda bir ok ve okun ucunda sadece bir kelime..


2 Ekim 2015 Cuma

Le Vent Nous Portera


Senin Sanatın Var Galiba Duygularımda






Gözlerin..

Ah var ya o gözlerin,
Topraktaki kum gibi belli belirsiz
Ve kayboluş var içinde..
Denizin olmak,
Uzayında nefessiz kalmak istiyorum,
Uçmak, süzülmek istiyorum rüzgarında
Tenime vurunca içime çekmek istiyorum kokunu,
Ve sonsuza kadar saklamak..