31 Mayıs 2017 Çarşamba

Ne Zaman Gece O Zaman Zafer! (Sairfilmenamların Marşı)

Sairfilmenamlar bastı şehri,
Çıktılar köprüaltlarından.
Bir malihülyaya kapıldılar,
Güneşe teslim oldular.

Bir zifiri boşluk vardı uçsuz bucaksız felekte.
Uzandım işaret parmağımla,
Yetişemedim düşleri takip eden kızılçullu çingeneye.

Hayallerim vardı, kurmaca düşlerim.
Gidemedim peşinden, düşleri takip edemedim.
O kadar karıncalanmıştı ki zihnim,
Göremiyordum rüyalarımı bile düzgünce. 

Kahpeden bir telaş,
Yalandan bir arayış,
Kimin sesiydi uzaklardan gelen,
Ve fark edilmeden sönüp giden.

Sen miydin tekrar tekrar unutulan o yüce ses?
Senin gecelerin miydi acılı çilekeş..
Sofraların en kudretlisi,
İnce belli bir harikalar abidesi.

Bembeyaz püsküllü kristal bir çarşaf düşündüm,
Ama gerisi gölgelerin egemenliğini kabullenmiş kapkaranlık upuzun bir yatak.
Masal kitabımı açmak istedi ellerim fakat boştu sayfalar,
Saklamak istesem ellerimi saklanamazlar.

Gıcırdadı dişlerim ve bütün kapılar,
Pusluydu şehir artık,
Bir kuzey ninnisi gibi soğuk,
Bir o kadar da yalnızdı bu kalabalık içerisinde.

Sesimi duyan yok mu herhangi bir düşler evreninde...
Gezer durur sairfilmenamlar,
Boş gözler,
Çıplak ayaklar,
Ve sırdaş onca köprü.

Bütün cihana yayılmış sairfilmenamlar,
Fethetmişler sokakları.
Mırıldanırlar düşlerin marşını:
"Ne zaman gece o zaman zafer!"






28 Mayıs 2017 Pazar

Sessiz Geçen Son Gece (Katil Düğme)

Yıldızlar geliyor,
Durma sus bu salkımlarda.
Peştemalinden akan kan ilerliyor hızla,
İzlerken adamın ölümünü,
Sus, sen de sus durma!

Etrafta olağanüstü bir sessizlik,
Hayallerimde hep arbede vardı,
Kaos ve bağrışıp kaçan birkaç insan..
Ama şimdi suskun diller,
Ne bağrış ne de yardım çağrısı..

Sümsük bir katil,
Kekeliyordu tetiği çekmeden önce.
İstemiyordu belli,
 ama zorlamıştı biri o da belli.

Kavramıştı kabzasını 1903 model colt'un,
biliyordu nasıl tutulacağını.
Ama fark etmişti son dakikada ne kadar da zor bir şey olduğunu.
Kim olursa olsun o tetiği hayatında ilk çeken adam terini tutamazdı.

Terlemişti donuna kadar,
Ateşler içindeydi suratı,
Dehşete kapılmıştı mahallenin zifiri karanlığının sessizliğinde,
Keşke birkaç insan etrafta koştursaydı da düşünceleriyle baş başa kalmasaydı.

Nefes alamıyordu ceketinin içinde,
Üstünden çıkardığı gibi fırlattı attı,
Kalan kurşunlarını da attığı cekete boşalttı.
Tabanca bir hiçti artık elinde.

İlk önce oturdu dizlerinin üstüne,
Sonra yavaşça eğildi secdeye,
Ve yattı yüzüstü buz gibi asfalta,
Yanıyordu suratı ateşler içinde.

Keşke kendisi olsaydı öldürdüğü kişi,
Üstünden çıkarıp attığı ceketi bile daha şanslıydı ondan.
Yüzüstüyken döndü cekete ve bir bakış attı,
Delik deşikti her tarafı.

Cekete parmak uçlarıyla uzandı,
Tam tutacakken ceketi,
Öldü oracıkta yirmi yaşlarındaki genç katil.

Üç kurşun yemişti çocuk,
Dört delik vardı, kurşunların ikisi kalmıştı vücudunda;
İki delik göğüs kafesinde yan yana,
Bir delik de gırtlağında...
 



22 Mayıs 2017 Pazartesi

The Less I Know The Better


Dikkat! Şelalenin Ucunda Durma..

Dikkat et,
çukur hep etrafın
bir odaya tıksalar seni
kulağına bağırsalar
anlamadıklarını anlar mıydın zorla?

Dikkatli ol,
çamur olmuş hep üstün başın
sana baksalar
bakakalırlar bir şelalenin ucunda.
Arkalarından şiddetle gelen bir kaya
vurup alacak gövdelerini birazdan,
daha sakinleşecek ortalık.

Dikkat kesil ona,
o konuştuğunda,
sus ve dinle.
anlatacak o sana
neyin doğru neyin yanlış olduğunu.
yerli yerinde bütün düzen,
evimin bütün mobilyaları
lambalar
mutfak masası
duş kabini
tuvalet
kapı
hepsi yerli yerinde.

Sakin ol,
dinle şimdi rüzgarı.

     -Ben çektim len. saat 5:30 İstanbul Boğazı..

17 Mayıs 2017 Çarşamba

'Sen'siz ve 'Ben'siz Kumsal

Fareler miydi lağımlarda gezen?
Fareler miydi kanalizasyon çöpçüleri..
İnsanlar mıydı fareleri ezen,
Yoksa fare miydi kükreyen?

İnsan mıydı insanın ezdiği,
Yoksa sürüngenler miydi ateşten korkan.
Kaplumbağa mıydı yarışı kazanan,
Yoksa tavşan mıydı tembellik yapan.

Çocukluğum muydu tramvaylar.
Çocukken yaşadığım onca güzel anım,
Yanında da belki de hiç ciddiye alınmayacak basit birkaç tramva.

Ellerim büsbütün bir narı kavrarken güldüm,
Senin suratın asık
ama diğer elinde orkideler tutuyorsun,
arkanda sakladığın.

Korkuyor musun?
Çekiniyorum bakmaya gözlerine,
Belki bu cesur yürek de korkar bakarsa gözlerine.
Ya da sen mi çekiniyorsun,
Ben miyim korkak..

Soyunuyor muyuz büsbütün?
Ayaklarımızın altında dayanılmaz bir sıcak,
Kafalarımızda saçlarımız kalmamış,
Uzanıyoruz 'sen'in 'ben'im kalmadığı bir kumsalda.

Laf ebeleriyle yaptığım birkaç kaçamak oyun.
Anlıyor musun acaba bana baktığında?
<<Gerçekten anlıyor musun?>>
İfade edebiliyor muyum kendimi istediğim gibi acaba,
Yoksa aklımdaki ben sadece aklımda mı,
Çıkaramıyor muyum dışarı..

Benim ağzım kusursuz bir hiçlikler bütünü o zaman.
Dilim, anlamsız belki de.
Ben, ben değilsem dışarda,
Kimi oynuyorum o zaman?
'Ben' olmaya çalışırken kim oluyorum..

İfade edemiyorsam kendimi konuşarak,
Konuşmanın ne anlamı var..

Ağladı tapınak şövalyelerini meydanlarda seyredenler,
Duydu sesini Mecdelli Meryem,
Sordu, konuşmak zorunda mısın yettiğinden fazla?
Madem öyle, yazarsın sen de.

Bir galaksi kurdum kendime,
Yıldızlar ayaklarımda,
Bulut oldu hayallerim,
Her bir gezegen, her biri bir düşünce.
Ve belki de sonunda,
'Ben' i bulmaya başladım bir köşesinde.
Gözlerimi kapattığımda ulaşabildiğim hayallerimin melodisi,
Ve bana ait sonsuz bir evren.

       -Birth of A New World, Salvador Dali
   

16 Mayıs 2017 Salı

Sakın Reddetme


**İki dudağından, bir gerdanından.. Bi datmak isterim, sakın reddetme!

Cılız Bileklerim

Savurdu bir kılıcı cılız bileklerim,
Kafatası paramparça oldu neredeyse.

Düşüncelerim bana meydan okudu.
Aydınlıkta ateş ettiler kafama,
Karanlıkta ıskaladılar,
Kulağımı sıyırdı düpedüz acımasız kurşun.

Daha ona kadar sayabilmiştim oysa ki,
Yeniden doğduktan sonra.
Tutuştu elimde kilden bir meşale
Ve gezegenlerdi kıvılcımları.

Otların arasında yeşeren senin gözlerin,
İçimi titretti rüzgar,
sen bana baktıkça,
usul usul.

      -Boticelli, Primavera

Tutsak

Bir adam vardı,
çelik ve kafadan tutsak.

Bir kadın vardı,
puslu ve özgür

Fakat o da,
adama tutsak

Nadas

Aldım elime tabanca kadar bir küreği,
Kazdım yeryüzünü
toprağa ateş ede ede.

karanlık insanlık

Yer, deniz, gök büsbütün
Bir bütün bu içime çektiğim aydınlık,
Reddettiğimdir karanlık insanlık

Öldürdüm Onları

Beni adamdan saymadılar,
Ne desem ciddiye almadılar.
Ben de aldım elime silahımı,
çektim tetiği,
öldürdüm ailemi.

Ben bir şey dedikçe güldüler,
Boş gezenin boş kalfası oldum,
Sıktılar canımı dedikleriyle.
Aldım pimi dişlerimin arasına,
Fırlattım bombayı ortalarına
öldürdüm arkadaş dediklerimi.

Bir şey anlattım dinlemediler,
Kendimi ifade ettirmediler.
Ben de çaldım yaşam taşını,
Duvara fırlattım kırdım,
Hep beraber öldüler.

Doğayla çiftleştim,
İnsan oluşturdum topraktan.
"Yaşayın!" dedim yaşadılar,
"Ölün." dedim ölmediler.

Mutlu olacağınız gibi yaşayın,
Kendiniz gibi davranın,
Keyfini çıkarın hayatın bari dedim.
Fırsat buldukça mutsuzluk şarabından içtiler,
Onun sarhoşluğuyla mutlu oldular.

Bir gün fark ettim artık Doğa gözyaşlarını tutamıyor,
Anlattı nedenini,
Sinirlendim.
Sonra gittim insanlara,
Yapmayın, zarar vermeyin sizi yaratan doğaya dedim,
Öldürdüler,
Tamamen yok ettiler.

Doğadan kurtulduktan sonra birbirilerine çattılar,
Kırmayın birbirinizi iyi geçinin dedim,
Savaştılar,
sonrasında korktular.
Birbirinden farksız robotlar oldular.

Ben de aldım elime kağıdı kalemi,
yazdım.
Yazdıklarıma inandılar,
Onlar için yeniden savaştılar.
Taptılar bir zaman sonra.

Şimdi de ben deyince yaşıyor,
"Öl" deyince de ölüyorlar.

     -Michaelangelo, The Creation of Adam

İnsanlardan Oluşan Hayal Kırıklıkları

Yansımayan aynalarım var,
gece ışığında..
Mat ama parlak,
ışığı yansıtmıyor nasıl olsa
Yetmiş dört parçaya ayrılmış,
yaşadığım darbeden sonra.

Yusyuvarlak pencerem,
Gölgenle dans eden
Beş yüz elli iki yıldız.
Saydım, yalnız bir tanesi yalnız.

Yalnız ama farklı diğerlerinden.
'Tek' olabildiği için bu yalnızlık.
'Bu yalnızlığı' sorguluyor,
Fakat ait ona,
Biliyor.

En hayvani duygularımla söylüyorum:
Siktirin gidin orospu çocukları.
Birkaç insan yeter bana
Sevdiğim sürece,
Bir ömür boyu.

       -Anthony van Dyck: Samson and Delilah (c. 1630)

A Forest (First ever TV performance Dec 79)