14 Eylül 2015 Pazartesi

Dur Dur Dum #1

Durdum,

Kırmızı, çiçek desenli bir kanepenin üzerinde bağdaş kurmuş oturuyorum.. Kulağımda "Le Moulin".. kanepenin desenleri elle dikilmiş gibi ama fabrik olduğu çok belli.. kanepenin sırt bölümü vücudumun sağ tarafına geliyo yani yanlamasına oturuyorum.. yüzüm duvara bakıyor.. turuncumsu bir duvar.. kafamı kaldırdığımda tam karşımda, duvarda üç tane elektrik prizi.. telefonuma girip "Amelie" albümümü açıyorum.. "Le banquet".. kanepenin sağ koluyla aramda üç yastık mesafe var.. önümde "Siddhartha" hemen yanında ayracım.. kanepenin sağ koluna yapışık kırmızı bir yastık.. şarkı değişti "Le redecouverte".. arkamdaki balkon kapısının açılmasıyla oluşan basınç sesiyle ürperdim.. korktum.. ne sanmış olabilirim ki neden korktum.. biraz solumda kocaman bi televizyon "Dzeko" marka televizyon.. hemen sağ arkasında "Titik" markalı ev telefonu.. televizyonun sağ önünde hemen bitişiğnde gri renginde bi tükenmez kalem onun da hemen önünde daha demin dağıtılan çikolatının buruştulup top haline getirilmiş artık küçük olan ambalajı.. "Le valse des monstres".. televizyonun üstünde babamın resmi.. karizmatik bakışının ve ailenin bir numaralı ismi imajının yanında müthiş bir fotoşop ve diva filtresi.. "Stüdyo Cengiz" sağ altta.. üstünde İslamiyet dini ile ilgili bir tablo.. deri bir plakanın üstüne demir parçalarla işlenmiş bir 'Kabe' ve tabiki de bir sürü 'Arapça' yazı.. duvarın sağ üstünde elektrik kapağı.. hani şu yuvarlak olup da elektrik geçen yere takılan plastikimsi cisim.. Boynum ağrıdı sola dönüyorum.. "Sur le fil".. önümdeki duvara 2 metre en az bi uzaklığım var ve duvarın üstüne yakın antika görünümlü bir saat.. duvara yapışık bir masa ve nasıl olduğunu anlayamadığım bir şekilde sıkıştırılmış beş sandalye.. masanın sağında bir dolap camlı camsız değişik bir şey.. güzel denilebilir aslında.. değişik şeyleri hep sevmişimdir.. masanın hemen solunda küçük sehpa seti ve onun da solunda dik açı şeklinde açılmış kapı.. üst kattayız ve merdivenin önüne koyulan klimi görebiliyorum.. kapının solunda katlanabilir kapılı mutfak girişi.. mutfaktaki musluk ve arkasına sıkıltırılmış tepsiyi görebiliyorum.. "Comptine d'un autre ete: la den.." severim bu parçayı o yüzden gözlerim kapalı dinledim.. açtım şimdi gözlerimi ve "La valse d'Amelie Version Orchestra".. gözlem için müthiş bir parça.. mutfak kapısının yanında ince bir duvar onun üstünde de bir saat.. saatin alt kısmında bir camekan var ve içinde iki yok bir tane de yukarda üç tane fotoğraf var.. küçük mü ne küçük bir fotoğraf anlayamadım kim o, babamdır ama.. büyük fotoğraflardan sağdaki benim fotoğrafım.. soldaki bilemedim şimdi.. Kuzenim de olabilir.. odur herhalde ya çünkü onla beni hep benzetirler.. ve tam solumda salonun devamı ama sanki buraya bağlı değilmiş de sonradan gelip bir parçası olmak istemiş gibi bir hali var.. orası yani yan taraf zaten eskiden bir kapıyla ayrıydı sonradan birleştirdiler.. babam hep eskiye ait anılar anlatır.. ve burda soba yanında ders çalıştığı ve ailenin olması gerektiğinden de içli dışlı olduğuna dair olan anıyı sayısız kere anlatmıştır ama benim de hoşuma gider o yüzden her seferinde ilk defa dinliyomuşum gibi tepki veririm, öyle dinlerim.. "A quai" ama dur asıl playlistimi açıcam.. "Randomness" adlı ama işte şuursuzluktan.. adını yoksa başka bir şey koymak isterdim de sonradan değiştirilmiyomuş çok denedim olmuyo.. ya da ben beceremedim.. Randomness, "Shuffle Play".. oo "Nirvana - Dumb".. Burası çok basit gözükse de aslında o kadar da basit değil ya.. insan aklında fotoğrafını çekip irdeledikçe daha derinleştirebiliyo.. sığ olan her şeyi istersen derinleştirebilirsin zaten, bence.. Bu arada bunu yazmaya karar vermeden önce "Siddhartha" yı okuyodum ve 'İkinci Bölüm' e geçtim, şimdi 46. sayfadayım ve gerçekten çok hoşuma gitti.. Siddhartha adında bir genci anlatıyor.. kendini arayış, aydınlanma yolundaki çabaları ve kendini tanımasını anlatıyor ve bunları yaparken de yaşadığı serüvenler.. Buna ne diyelim.. Felsefe.. diyelim.. "La valse d'Amelie" bu listede de geldi karşıma.. 660 şarkı mı ne var.. "U2 - Beatiful Day" geçmek istedim, "Arctic Monkeys - One For The Road" tamam özlemişim kalsın biraz.. Şimdi olay şu.. neden burdayım diye sorarsak.. belki sormayız ama olsun.. geleneksel her yıl düzenlenen "Havan Katliamı Haftası" içindeyiz.. havada hayvan katliamı kokusu var.. hayvan katliamı.. Küçükken amcamın bana zorla kurban kesimini izlettiğini biliyo muydun? hayvan katliamı.. ve ben de 'o' samimiyetsiz akraba ziyaretlerinden birindeyim.. burdakileri çok seviyorum sakın yanlış anlamayın.. tamam burayı o kadar sevmiyo olabilirim ama babaanem, amcam, kuzenler falan filan hepsi çok iyi insanlar.. hepsini severim.. ama anlamadığım konu.. bu insanlar(herkes) bütün yıl boyunca bekliyip bu hafta gelince niye dışarı atar kendini.. bütün sene aklıma gelmeyen insanlar bu hafta mı aklına geliyo.. 'bayram' adı verilen hafta dışında ziyarete gelsene, gitsene.. ziyaret etmen için illa özel bir gün olmasını mı beklemen gerekiyo.. hem böylece evin içine bütün ülkeyi sığdırmaya çalışmayız.. "Dio - Rainbow In The Dark".. ama şu anda yalnızım bu iki katlı ama minik ve şirin olan evde.. boynum ağrıdı yine kafamı yukarı kaldırdım ve o seksi avizeyi gördüm.. taşlı mı taşlı, şaaşaalı mı şaaşaalı.. elmas görünümlü taş parçaları ama plastik herhalde, bilmyiorum belki de camdır.. gidip bakmıcam.. ... ... gidip baktım, elledim cammış.. o zaman işçilik baya iyi yahu.. heh niye yalnızım? 1 yıl evvel biricik dedem öldü ondan evvel de babamın anneannesi.. evdeki 10dan fazla aile üyesi iki gruba bölünüp onların mezarlarının başına 'dua' etmeye gitti.. ben niye gitmedim? benim pek hoşuma gitmiyo öyle mezarlık falan o yüzden.. zaten dua falan da pek bilmem.. ben dedeciğimi burdan da, her yerden de anarım.. unutulur mu hiç.. evde kalıp kitap okumak daha hoş geldi kulağıma o yüzden amcam ve eşiyle kaldık burda.. "Si tu n'etais pas la".. ya öyle işte o yüzden yalnız başımayım.. yaklaşık yarım saat bir saat önce de kahvaltı ettik saat şimdi 14:14.. sanırım evden 11-12 gibi çıkmıştık ya da o saatlerde buraya vardık bilmiyorum.. saat kavramım pek iyi değildir.. zil çaldı.. arabada da uyuduğum için çok bi şry anlamadım ama yol yaklaşık 2 saat.. Heh babaannem, teyzem, annem, babam geldiler.. yani dedemin duaları bitmiş.. hepsi soluk soluğa kalmış nedense.. "Green Day - Wake Me Up When September Ends" ya listenin adından da anlaşıldığı gibi rastgele bir liste.. Uyandır beni 'September' bitince.. Annem geldi yanıma.. saçımal biraz oynadı burdan yazlığa gidelim mi diye sordum.. Off istemeyeceğimi biliyo, eve gitmek istediğimi biliyo ama şansını deniyo işte.. ve şimdi de televizyonun solundaki, bahsetmediğin koltuğa oturdu bana bakıyo, beni izliyo.. hep yapar bunu.. Genziyle yaptığı şu burun çekme gibi olan babasından da ona genetik olarak geçen ama versiyon değiştirmiş sesini yapıyo kulaklıklarımdan duyabiliyorum.. annem genziyle yapıyo.. Dedem boğazıyla "Aha öhö" gibi bi ses çıkarıyo.. Annem babama "sen kilo mu verdin?" devamını yazdığım için dinleyemedim.. annem ve ben babamın kilo vermesini özellikle annemin istediğimiz için annem bu konuya habire gündeme getirir.. babam soldaki salonun devamına gitti uzun koltuğa ooh yerleşti ve yattı, annem de mutfağa gitti.. Artık büyüdüğüm için sormamam gereken ama içimde hala bir yerlerde kendi kendime sorduğun "Ne zaman gitcez?" sorusu yankılanıyo beynimin içinde.. sıkıldım mı? aslında yok ama yani gitsek de pek kötü olmaz.. "Aerosmith - Dream On".. annem babamın karşısına teyzemin yanına oturdu sohbet ediyolar.. he bu arada sok kulağımdaki kulaklığı çıkarmıştım şimdi takıyorum.. "Foo Fighters - Rope".. Neyse bu seans burda biter ben de kitabıma geri dönerim.. he bu arada bu yazıyı telefonumun not defterine yazıyorum.. patır patır.. Hadi şimdi 'Siddhartha'! "Bob Marley & The Wailers - Redemption Song"

"Ama şimdi onun gözleri görünen dünyanın sınırları içinde dolaşıyor, gördüklerini tanımaya, bu dünyadaki yerini bulmaya çalışıyordu."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder